Sayı : 496   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Editörden

Ribat Dergisi Editör

Değerli Okuyucularımız

  • 07 Ocak 2020
  • 1356 Görüntülenme
  • 445. Sayı / 2020 Ocak

İnsanın yeryüzü misafirhanesinde ve sonsuzluklar diyarındaki saadeti kendisini yoktan var eden Rabbiyle arasındaki samimiyet ve sevgiye bağlıdır. Bunun dışındaki bütün mutluluk arayışları beyhude bir çabadan başka bir şey değildir. Bir ömür aranan mutluluk bir yudum dahi tadılamadan hayat sermayesi tükenip biter. Peşinde koşulan, hırsla elde edilmek istenen hiçbir dünyalık metaa ve haz insana gerçek anlamda mutluluk getiremez. Olsa olsa insanın mutsuzluğunu derinleştirir. Eşrefi mahlûkat olan insanı sonu olmayan girdaplara çeker. Efendimiz bu tehlikeyi “dünyevileşme” hastalığı olarak isimlendirmiş ve İsrailoğullarını helake sürükleyen bu hastalığa karşı ümmetine defaatle uyarılarda bulunmuştur. Bütün ibadetler insanın dünyevileşmesini engellemek ve Allah ile irtibatını sürekli kılmak için emredilmiştir. Çünkü insanın dünyevileşmesi Allah ile ilişkisini zayıflatmasıyla başlar. Yani kul, Allah’tan uzaklaştıkça dünyevileşir. İbadetler ise kulun Rabbiyle arasındaki samimiyet ve sevgiyi artırır. İnsanı yaratan Allah, insanı gerçek anlamda mutlu edecek şeyleri de şüphesiz en iyi bilendir. Emredilen her bir ibadet bu bilginin bir neticesidir. Malumunuz ibadet, en geniş anlamıyla Allah’ın razı olacağı ve kuluna duymuş olduğu sevgiyi artıracak her şeydir. Namaz, oruç, hacc, zekât vs. ise somut hale getirilmiş, zamanı, mekânı ve şartları belirlenmiş ibadetlerdir. Dua ise Efendimizin dilinde bütün ibadetlerin beyni olarak nitelendirilmiştir. Yukarıda ifade etmiş olduğumuz her bir ibadet içinde duayı da barındırır. Namaz ibadeti, Kur’an’da bildiğimiz anlamda dua ile aynı anlama gelen “salat” kelimesi ile ifade edilmiştir. Namaz, tekbirinden selamına kadar birçok duayı içinde barındırır. Zekât ve infak, sahip olunan maddi varlığın şükrünün onu bize emanet olarak veren Rabbimize kendi cinsinden arz edilmesidir. Oruç, sağlıklı bir beden için yapılan eşsiz bir şükür arzıdır. Hacc ise, dünyanın ruhu olan ahiretin simgesel olarak yaşanması ve o ana kadarki ömrün hesabının yapılmasıdır. Haccın içindeki Arafat, adeta ömürlük bir tövbenin ifadesidir. Dua, bütün bu ibadetlerin beyni mesabesinde olduğu gibi, müstakil olarak da zaman ve mekân şartı taşımayan tek ibadettir. Mü’minin uykusundan uyandığı anda ağzından dökülen ilk sözleri duadır. Daha sonra gün içerisinde yemesi, içmesi, konuşması, işi, güler yüzü, lavaboyu dahi kullanması dua ile başlar ve dua ile sonuçlanır. Çünkü muhtaç olarak yaratılan insan bütün ihtiyaçlarını Rabbine arz eder. Dua eden insan, kendi kendisine yetmediğinin farkına varan insandır.

İnsanı en güzel şekilde yaratan, onu terbiye etmek için vahiy ve peygamber gönderen Rabbimiz, bize şahdamarımızdan daha yakın olduğunu vurgulamaktadır. Bizlere bu kadar yakın olan Allah, bizim de kendisine yakınlaşmamız için yarattığı her nimeti bize musahhar kılmıştır. Kur’an, güneşin, ayın, yıldızların, okyanusların ve hayvanların insanın hizmetine verildiğini ifade eder. İnsana düşen görev, efendisi haline getirildiği kâinatın nimetlerini yaratılış anlam ve amacına uygun olarak kullanarak Allah’a takvalı bir kul olmaktır. Bu görevin sorumluluk bilinciyle hareket eden insan, kendisine şah damarından daha yakın olan Rabbine yakınlaşmaya başlayacaktır. Bu bilinçten yoksun olanlar ise, kendinden ve Rabbinden uzaklaşarak hayatın anlam ve amacını kaybedecektir. Çünkü insan hayatına anlam veren Allah’tır. Allah’ın insan hayatı için belirlemiş olduğu bütün ölçüler insanın mutluluğu içindir. Bu ölçülere uymamak, konulan sınırları aşmak, verilen nimetleri anlam ve amacına aykırı kullanmak Allah’a değil, bizzat insanın kendisine zarar verir.

İnsanın fiziksel dünyasının komuta ve idare merkezi beynidir. Beynin vücudu idare ve komuta etmekten aciz hale gelip, vücudun diğer organlarının fonksiyonlarını devam ettirememesine tıp dilinde “beyin ölümü” denir. Beyin ölümünden sonra vücudun bütün organları ne yapıp ne yapmayacaklarını bilmez hale gelirler ve beden bağlandığı harici makinenin kontrolüne teslim edilir. Sonuç ise hepimizin malumudur. Dua ve takva boyutu ihmal edilen ibadetler de bitkisel hayata girer. Bitkisel hayata giren bir ibadetin o ibadetin amiline sağlayacağı hiçbir fayda kalmamıştır. Duasız ve takvasız ibadetler şuur ve bilinçten yoksun, şekilsel olarak ifa ediliyor demektir. Bu da ibadetin ruhunu yitirmesi ve cesetleşmesi sonucunu beraberinde getirir. Öyleyse ibadetlerimizin beyin ölümünü ve ruhsuz cesetler haline gelmesini engellemek için onların içine dualarımızı ve takvamızı katalım.

Bu ay, siz değerli okurlarımızın huzuruna “Allah Sevgisi ve Takva” dosyasıyla çıkıyoruz.

Huzurlarınızda olmamıza yazdıkları kıymetli makaleleriyle vesile olan bütün yazarlarımıza en kalbi teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Siz değerli okurlarımızı, Rabbimize karşı bireysel ve toplumsal sorumluluklarımızın farkına varmak ve bu sorumluluklarımızı takvalı bir şekilde yerine getirebilme şuurunu elde edebilmek için dergimizi baştan sona okumaya davet ediyoruz.

445. Sayı Ocak 2020