Âlemdeki Vahdet Temayülü , Osman Nuri Topbaş
Sayı : 497   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Ä°rfan Mektebi

Osman Nuri TopbaÅŸ

Âlemdeki Vahdet Temayülü

  • 01 Åžubat 2024
  • 316 Görüntülenme
  • 494. Sayı / 2024 Åžubat



Kâinatta bütün mahlûkatın kalbi, müspet veya menfi istidatlarına göre deÄŸiÅŸiktir. Ancak egoizm, yani varlığın kendine meclübiyeti asıldır. Bundan dolayı her varlık, kendine ait müÅŸterekleri nerede müÅŸahede ederse, oraya celp olunur. Bu, kendini gayrda tespit ve temaÅŸa etmenin bir neticesidir. Yani, aynı cinsten olanlar, birbirlerini cezp ederler. Her nerede bir sevgi varsa, bu, sevenin sevilende kendi özelliÄŸini görmesinden kaynaklanmaktadır.

 

 

Esasen beÅŸer hayatını yükseltip veya alçaltmada en büyük müessir, muhabbet ve nefreti yönlendirmeye baÄŸlıdır. EÄŸer muhabbet layığına, husumet ve nefret de müstahakkına tevcih olunursa, o tevcihteki ÅŸiddet nispetinde fail yükselir. Aksine hareket, yani muhabbeti layık olmayana, husumeti de gayr-i müstahakkına tevcih, tevcihteki ÅŸiddet nispetinde hayatı süflîleÅŸtirir.

 

 

Hz. Mevlana “nefsaniyet” ve “Ruhaniyet” diye adlandırılan, birbirine zıt iki keyfiyetin, birbirleri ile mücadelelerini ve her birinin tabi olduÄŸu cazibeyi çeÅŸitli misallerle anlatarak Ruhaniyetini inkiÅŸaf ettirmek isteyenlerin, ancak gerçek aÅŸk sayesinde gayesine ulaÅŸabileceklerini aÅŸağıdaki hikâyede ÅŸöyle izah eder:

“Mecnun’a, Leyla’nın yolculuÄŸa çıktığı haberi gelir. Bunun üzerine devesine biner, Leyla‘nın gideceÄŸi köye doÄŸru süratle yol almaya çalışır. Yeni doÄŸmuÅŸ bir yavruya sahip olan devesinin ise gözü, arkada kalan yavrusundadır. Mecnun, devenin üzerinde uyumaya baÅŸladığı zaman deve, hemen yavrusunun istikametine döner. Mecnun, farkına varınca, telaÅŸ içinde deveyi, yine Leyla‘nın köyüne çevirir. Bu hal, defalarca tekerrür eder. Günün sonunda Mecnun, nereye geldiÄŸini merak ile etrafına bakar, ileri-geri bu hareketlerle, daha sabahleyin yola çıktıkları mahalde olduklarını, bir fersah bile yol almadıklarını görür. O zaman Mecnun, deveye seslenir: A deve! Sen yavruna âşıksın, bense Leyla’ma! Dolayısıyla ikimizin de yolları farklı. Sen benim yolumu kesiyorsun, ben senin yolunu! Biz bu halde yoldaÅŸlık edemeyiz. Sen fanî bir tene aşıksın, bense ebedî bir cana… Ayrılmamız gerek!”

Bu hikayede Mecnun’dan murad, “sultanî ruh”tur ki, o da, Hüsn-i Mutlak’ın (Allah’ın) meclûbudur. Deveden maksat ise, “nefs” dir. Yavrusu da “hevavü heves” denilen dünya lezzetleridir.

Bu hikâyede, birbirinin zıddı olan iki Mecnun, yani ruhaniyet ve nefsaniyet bir araya gelmiÅŸtir, ikisinin mücadelesi, temsili olarak ifade edilir.

Hikâyede açıklanan gerçek ÅŸu ki; Varlığın aslı ve hakikati, vücûd-ı mutlaktır. Ä°lahî irade ve latîf sıfatının tecellisi ile vücuda gelen kesret âleminin temel kaidelerinden biri, aynileÅŸme ve insanoÄŸlunun aslına dönme iÅŸtiyak ve temayülüdür.

Varlık, muhabbet sebebi ile kesrete dönüÅŸür. Kesrette vahdet demek olan mahlukattaki ilahî tecellilerin teke ircası manasındaki aynîleÅŸme, ancak sevgi ve aÅŸkla gerçekleÅŸir.

Bu sebepledir ki, varlıkların en ÅŸereflisi olan insanı, fanilere bağımlılıktan kurtararak Rabb’ına yücelten ve ahsen-i takvîm mertebesine ulaÅŸtıran yegâne müessir budur. Ancak bu yolda, Ruhaniyetin harcı olan aÅŸk ve sevgi yerine nefsanî heva ve heveslerin peÅŸinde koÅŸmak, bu ilahî gayeye ters düÅŸen bir bedbahtlıktır.

Salike lazım olan, ne halde bulunursa bulunsun, nefsin hilelerine kanmayıp, gelen iptila ve imtihanları aşarak Hakk vuslatına doğru istikametlenmektir.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

494. Sayı Şubat 2024