V./XI. yüzyıldan itibaren Endülüs'ü ele geçirmeye başlayan İspanyollar, Endülüs medeniyetine hayranlıkları sebebiyle Arapça öğrenimini ve Arapça eserlerin Latince'ye tercümesini teşvik etmeye başlamışlardır. Müslüman filozofların din ile aklı uzlaştırma yönündeki fikirleri, Ortaçağ Avrupa'sında büyük yankı uyandırmış ve bir düşünce inkılâbına neden olmuştu.
Endülüs-İslam medeniyetinin taşıyıcısı rolünü oynayan Arapça'dan, fakat özellikle ve büyük oranda Endülüs kültür havzasından diğer Avrupa dillerine her alanda sayısız kelime ve kavram geçmiştir. Bu kelime ve kavramlar, çağdaş Batı uygarlığının beslendiği ana alana işaret eden önemli delillerden yalnızca birisidir. Dolayısıyla bu kelimeler bize Ortaçağ'da Müslümanların eriştiği yüksek medeniyetin resmini de tasvir etmektedir.
Bugünün İspanya'sı ile Portekiz'i ve de Fransa'nın Bordo-Marsilya hattının güneyini içine alan bölge İberya veya İber Yarımadası olarak anılır. Bu toprakların Müslümanlarca fethi 'ilk İslam Fetihleri’nin son halkasını teşkil eder. Artık kaybedilmiş de olsa bu bölgenin İslam tarihindeki adı Endülüs'tür.
Endülüs topraklarında ortak hayat süren toplumlar arasında cereyan eden doğal ilişkiler, birçok farklı ırk, dil ve dinden olan büyük topluluklar arası etkileşimleri doğurmuş ve yüzyıllarca gelişen bu sürecin sonunda Endülüs'e özgü bir sosyo-kültürel hayat tablosu ortaya çıkmıştır. İster Endülüs toprakları, isterse İspanyol devletleri içerisinde olsun, Müslüman halk ile gayrimüslim halk arasındaki karışma ve kaynaşma, hem harp hem de sulh zamanlarında meydana gelen sürekli bir olguydu. Karşılaşan iki milletten, medenî bakımdan daha üstün durumda olanın aşağı durumdakine tesir ettiği gerçeğinden hareketle, gayrimüslimlerin Müslümanlardan her bakımdan etkilenmiş olduklarını tarihi kayıtlarda görmek mümkündür.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız