Sayı : 496   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

İslam Aleminden

Ahmet Varol

Küreselleşme Küresel Güçleri de Vurdu

  • 10 Ekim 2022
  • 260 Görüntülenme
  • 478. Sayı / 2022 Ekim



Yirminci yüzyılın ortalarına doğru ise küreselleşme fikri öne çıkmaya başladı. Belki küreselleşmenin ideolojik temellerinin atılmasının ve altyapısının oluşturulmasının daha eskiye gittiğini söyleyebiliriz. Ama uygulama sahasına çıkarılmasında en önemli adımın Birleşmiş Milletler teşkilatının kurulmasıyla atıldığını söylemek mümkündür. Bu teşkilatın ortaya çıkmasında da İkinci Dünya Savaşı’nın büyük rolü oldu.

 

Son yıllarda ekonomik alandaki küreselleşmede uluslararası şirketlerin etki gücünü daha da artırmaya başladığı gözlemleniyor. Fakat bu şirketlerin birçoğu aynı zamanda siyasi alandaki küresel güçlerle işbirliği içinde veya onların tahakkümündedir.

 

 

 

İnsanlık tarihinin farklı dönemleri ve aşamaları vardır. Bu dönemlere ve aşamalara göre de öne çıkan unsurlar farklı olmaktadır. Bunların her biri üzerinde ayrı ayrı durmamız için sözü bayağı uzatmamız gerekecektir. Ama özellikle dört süreç hakkında biraz durmak ve fikir vermek istiyoruz. Bunların birincisi inanç temelli yükselişler, ikincisi sömürgeci yükselişler, üçüncüsü ulusal ve etnik temelli yükselişler, dördüncüsü de küreselleşmedir. Bunların sırayla ve art arda geldiğini söyleyemeyiz. Zaman tüneli içinde farklı dönemlerde ve farklı şekillerde ortaya çıktıklarını görebiliriz. Ama birbirlerine benzeyen yanları vardır. Bunun yanı sıra bunları tümüyle birbirinden ayrıştırmak da mümkün değildir. Ortak yönleri bulunmakla birlikte zikrettiğimiz özelliklerden biri daha baskın görünür.

İnanç temelli yükselişlerde çoğunlukla peygamberlerin tebliğ ettiği vahye dayalı ya da vahye dayalı olduğu söylenen dinlerin etkili olduğunu görürüz. Bunların hepsinde vahiy ile gelen değerlerin ve ilkelerin aynen korunduğu söylenemez. Yerine göre küçük açılı yerine göre de büyük açılı sapmalar olmuş, ama inanç ve dinsel değerlere bağlılık belirleyici etken olmuştur.

Örnek verecek olursak eski İran saltanatlarının yükselişinde ve yayılmasında Mecusiliğin, insanların bu dine bağlılığının büyük etkisi olmuştur. Buradaki hükümdarlık Mecusiliği zaman içinde İran kökenli etnik unsurların milli dini haline getirerek onu bir üstünlük vasfı olarak değerlendirmeye çalışmıştır.

Mısır’dan çıkarılan İsrailoğulları daha sonra din temelli bir devlet kurdular. Bu devlet en güçlü saltanatına Hz. Süleyman döneminde kavuştu. Ondan sonra bölündü ve daha sonra da dış güçler tarafından gerçekleştirilen işgallerle tamamen yok oldu.

Başlangıçta Hıristiyanlığa karşı savaşan Roma İmparatorluğu daha sonra bu dini benimseyerek yükselişinin motor gücü olarak değerlendirdi. Ortaçağ’daki Haçlı Seferleri’nde Avrupa’dan İslam topraklarının üzerine ordular gönderilmesinde ve özellikle Kudüs’ün ele geçirilmesinde de din ve inancın etki gücünden yararlanıldı.

Hz. Muhammed (sav)’in kurduğu yönetim de din ve inanç temellidir. Bu yönetim de Allah’ın kelamını tüm insanlığa ulaştırma davasıyla çok hızlı bir şekilde hâkimiyet alanını genişletti. Hz. Peygamber (sav)’in ardından kurulan hilafet devleti ve ona bağlı ya da yakın duran devletler zaman zaman kendi içinde ciddi sorunlar ve çalkantılar yaşamasına, bir dönem Haçlı Seferleri’nden, bir dönem Moğol istilasından dolayı çok büyük yaralar almasına rağmen 13 asırdan fazla bir süre çok geniş bir alan üzerinde hüküm sürmeyi başarmıştır.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

478. Sayı Ekim 2022