Yalnız kendisi örnek şahsiyet olanlar, bilumum küfür sistemlerinde tehlike unsuru addedilmez, hatta belki korunup takdir edilirler. Ancak örnek olan insan, ne zaman ki örnek olmanın yanında, “örnek insan yetiştirme”ye de yeltenir, işte o zaman düşman nazarında etkisiz hale getirilmesi gereken, kendi menfaatleri ve çarpık yapıları için engel teşkil eden bir mânia olarak görülür ve pek tabii çok geçmeden karşı saldırılar başlar.
Güneşin ısı ve ışığı kâinat üzerinde nasıl tesirli ise, eğitimci de, örneklik özelliğini, muhatabı üzerinde öylece müteessir bir faktör olarak kullanmalıdır. Güneş kâinatı aydınlatır, ısıtır, ondaki mevcudatı olgunlaştırır. Eğitimci de muhatabını oldurur ve dünyasını ışıtır. Rehber olması yönüyle hedefsiz yürüyemez, hem kendini, hem eğitime aldığı kimseleri geliştirip, terakki ettirir. Kendisi takva ile amel edip bu haliyle örnek teşkil ederse de, muhataplarından tepeden inme muttaki olmalarını beklemez. Fetvayı esas alır, takvayı ise nihai hedefe oturtur.
İnsanlık, tarihin her merhalesinde örneklik kurumuna şiddetle ihtiyaç duymuş, insanlığı Var Eden de, onları hiç örneksiz bırakmamıştır. Belki bu kaidenin tek istisnası olan ilk insan, önünde bir numune olmadan ortaya koyduğu davranışların neticesini ancak kendi girişimi ve deneyimi neticesinde öğrenmiş, fakat bu hali dahi, örneklik müessesinin temelini atmak demek olduğundan, insanlar için örnek teşkil etmiştir. Daha sonra da bu misyon, hiç yere düşmemiş, her dönemde kendisini dalgalandıran yiğit bayraktarlar bulmuştur. Modern dünyada “Müslüman Örnek Şahsiyeti”nin neşv-ü nema bulması ve çağdaş yürek ve zihinlerde yankılanması, bundan önce olduğu gibi bir adetullah çerçevesinde tahakkuk edecektir.
Allah Rasulü, en usta insan mimarı olarak bu hususa, daha İslam’ın ilk yıllarında eğilmiştir. O (sav)’in örnekliği, daha Peygamber olmadan zuhur etmiş, yani örnek şahsiyeti vahiyden önce de çevresini saran kalabalıklar arasında taayyün etmiş, gören her göz tarafından karakterinin kalitesi fark edilir olmuştur. (Bkz. Kalem, 68/4) Örnek ahlakı ile cahiliye insanının “el-emin” sayıp baş tacı yaptıkları aynı insan, örnek ahlakından bir şey kaybetmemesine rağmen, vahiy almaya başladıktan sonra birden, “mecnun, yalancı ve sihirbaz” olmakla itham edilmiştir. İşte örneklik mevzuunun can damarı burasıdır. Bu tarihî hakikat, şu mesajı vermektedir: Yalnız kendisi örnek şahsiyet olanlar, bilumum küfür sistemlerinde tehlike unsuru addedilmez, hatta belki korunup takdir edilirler. Ancak örnek olan insan, ne zaman ki örnek olmanın yanında, “örnek insan yetiştirme”ye de yeltenir, işte o zaman düşman nazarında etkisiz hale getirilmesi gereken, kendi menfaatleri ve çarpık yapıları için engel teşkil eden bir mânia olarak görülür ve pek tabii çok geçmeden karşı saldırılar başlar.
Bizim mücadelemiz, örnek insanlar yetiştirme ve tüm dünyada yer eden çarpık Müslüman imajının yerine, gerçeğini ikame etmektir.
Örneklik, ahlakla, ahlak da Müslüman kimliğiyle direkt ilintilidir. Belki ahlak, bu kimliğin tamamlayıcı unsurlarından biri olmayıp, bunun çok ötesinde o kimliğin iskeletidir. Ancak çağdaş Müslüman’ın sorunu, örnek bir ahlaka sahip olması gerektiğini bilmemesi değil, ahlakı ekonomiye, siyasete, eğitim ve öğretime karışmayan, mücerred bir olgu sanıp, sübjektif bir çerçeveye hapsetmesidir. Oysa örneklik, dolayısıyla ahlak, hayatın tüm ünitelerinde kendini gösterecek ve insanın olduğu her yerde hatırlanacak bir kavramdır. Bu sözlerin, mesnetsiz bir tez olmadığını anlamak için, defalarca dinleyip okuduğumuz, “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (Mâlik, el-Muvatta, 2/904) hadisini ve Hz. Aişe’nin, “Siz Kur’an okumuyor musunuz? O’nun ahlâkı Kur’an’dan ibaretti.” (Müslim, 1/514-Hadis No: 746) sözünü, doğru açıdan yaklaşarak bir kez daha okumamız yetecektir.
Zaman ve mekân aşımına uğramayacak bir dinin yegâne mübelliğ ve mümessili olan Hz. Peygamber, gönderiliş gayesini nazara verdiği bu ifadesinde, elbette “ahlak” ile yalnız hilm, affedicilik, nezaket vs. kast etmiyor, bütün bir hayatı Müslümanca yaşamaya işaret ediyor, kısacası başlı başına bir kimlikten söz ediyordu. Hz. Aişe de ilgili tespiti ile ne Kur’an’ın tamamını bunlardan ibaret sayıyor, ne de vahiy kitabını bugün anlaşıldığı manada içe dönük/ruhanî düzenlemeler yapan bir ahlak kitabı olarak tanımlıyordu. Müslüman’ın hayatı Allah’ın boyasından başkasıyla boyanmamalıdır.
Müslüman insanın terbiyesinde örnek kimliğe sahip kimseler yetiştirmenin ilk adımı, pek tabii örnek bir şahsiyete sahip olmaktır. Peki, kimlikler nasıl örnek bir kıvam kazanacaktır? Sualin cevabını, evvela biricik örnek neslin ellerinde şekillendiği “en güzel örnek” (Bkz. Ahzab, 33/21) Hz. Peygamber’in kendi şahsiyetini imar eden saiklar zaviyesinden araştırdığımızda, “Beni Rabbim terbiye etti ve edebimi en güzel şekilde yaptı.” (Kenz, 7:214 H. No: 18673; Münavi, Feyzü’l-Kadir, 1:225) beyanıyla karşılaşır ve örnek bir ahlak için gizli bir formül ya da çözülecek bir şifre olmadığını fark ederiz. Rabbanî terbiye metodu ve ilahî eğitim müfredatı, bugün dahi tastamam elimizdedir. Zira bu şahsiyet terbiyesinin hangi esaslar üzerinde yükseldiği son derece açıktır; vahiy… İlk inen ayetler, muhatabını tüm zamanların en mükemmel insanını terbiye ediyor, öyle ki bu süreçte geceler talim zamanına dönüşüyor, muhatabın uykusundan ne kadar azaltacağı dahi örnek bir kimlik için terbiyenin müdahale alanına giriyordu.
“Oku” (Alak, 96/1) , “Az bir kısmı hariç olmak üzere gece kalk! Onun (gecenin) yarısı veya ondan (yarısından) biraz eksilt. Ya da bunu çoğalt ve Kur’an’ı tane tane oku.” (Müzzemmil, 73/2-4 ) “Kalk ve uyar, Rabbini yücelt, Elbiseni temizle, Kötü şeyleri terk et, Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma, Rabbin için sabret…” (Müddessir, 74/2-7) Görülüyor ki, insan terbiyesine programlı vahiy, ilk muhatabına sıkça emirler vermiş, emir kipi kullanmıştır. Şu halde örnek bir şahsiyet kazandırmak ve bir kimlik oluşturmak, eğitimciyi emir makamında görmeyi, eğitimci açısından da kesin ifadeler kullanmayı gerekli kılmaktadır.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız