Kuşkusuz İslam’ın içinin boşaltılması İslam’a yönelik bir suikasttır… Amelsiz Müslümanlık… Ahiretsiz Müslümanlık… Ya da cihadsız İslam… Ahkâmsız İslam… Neredeyse İslamsız bir Müslümanlık ihdas edecekler… Tüm bu yakıştırma ve çarpıtmalara rağmen İslam hâlâ muteber, fakat kendini İslam’a nispet edenlerin itibarı yerlerde sürünüyor… Sorun Müslümanların İslam’ı temsil edebilme sorunu… Çözüm; şahitliğimizi salih amellerle desteklemek… Bilgiyi amelle taçlandırmak… Amele dönüşmeyen bilginin “merkepleşmek” ve “köpekleşmek” riskine işaret ediyor yüce Kur’an… Evet, eyleme dönüşmeyen bilgi sadece yüktür… Güçlü ve güzel bir yaşamın güvencesi “üsvei hasene” ve “sünneti seniyye”dir…
Müminler Allah’a imanda karar kıldıktan sonra hayatı O’ndan kaçırmaları mümkün değildir… Çünkü iman kuru bir iddia ve boş bir temenni anlamına gelmiyor… İman ciddi bir iddiadır. Her iddiada olduğu gibi iman iddiası da ispat ister… Allah katında makbul olan İslam’ın iman ve salih amelden teşekkül ettiğini biliyoruz. Amel imanın sonucudur. Amel imana delalet eder… İman varsa amel de vardır… Amel imanın aynısı ya da gayrısı değildir… Ancak amel imandandır… Amellerimiz aynı zamanda inanç dünyamızın dışavurumudur… Allah’a inanıyorsanız, Allah’ın, yaşamınıza yönelik her türlü düzen ve disiplinine tabisiniz demektir. İslam sadece bir inanç sistemi değil, bir yaşam biçimi, bir varoluş tarzı ve bir dünya görüşüdür… Din salt bir vicdani kabul değildir… Din insana hayatın anlam ve amacını öğretir, ahlak ise sağlam bir temele oturtur. Bunları ifade ederken maksadımız kelamî bir tartışmayı yenilemek değil… İman-amel ilişkisinin ilmi teferruatı zaten bu yazının konusu değil
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız