İşte münafıklar; olduğu gibi görünmeyen, göründüğü gibi olmayan kimselerdir. Kendilerini çok zeki ve akıllı sanırlar. İnsanları aptal, enayi ve cahil yerine korlar. Herkesi aldattıklarına, gözlerini boyadıklarına ve işlerini yürüttüklerine inanırlar. Münafığın dini, mezhebi, cemaati, soyu belli değildir. Güvenilmez onlara.
şirin görünmek için verilen tavizler; kimliği soldurur, kişiliği öldürür, kalpleri karartır, benliği bitirir… Düşünce ve davranışları bozar. İnsanı kendi kendisi olmaktan -hatta insan olmaktan- çıkarır. Her Peygamberin ilk yaptığı iş: Kendisine inanan insanlara kişilik ve kimlik kazandırarak onurlu bir hayat yaşamalarını sağlamak olmuştur.
Müslüman, Allah’a inanan ve O’nun vahyini hayat anayasası bilen, vahyi merkeze alan insandır. Rasulü örnek alarak hayatını vahye programlar. Allah’ın rızasını ve cennete girme arzusunu sevda derecesinde kalbinde taşır. O’nun hükümlerini fiillerine yansıtır. Allah’a kulluk etmeyi hayatın gayesi bilir.
Müşrik, Allah’a inanmakla beraber Allah’ın yarattıklarına da Allah’ın bazı özel vasıflarını verir.
Kâfir ise, Allah’ı ve O’nun hükümlerini inkâr eden, örten, sırt dönen kişidir.
Bir de renklerini gizlemeye çalışan ikiyüzlü veya çok yüzlü kimseler var: Münafıklar! (İnfak; “nefeka” kökünden türeyen bir kelime. Kur’an’da türevleriyle birlikte 110 yerde geçmektedir. Sözlükte; geçip gitmek, bitmek, tükenmek, yok olmak, mal ve paranın elden çıkması anlamına gelir. Tavşanın yuvasına girip kaybolmasına da “nefika” deniyor. İkiyüzlülük yapıp kendisini (inancını, düşüncesini ve kimliğini)gizlemeye çalışan anlamına gelen “Münafık” kelimesi de aynı kökten… ) Onlar da kâfir veya müşriktirler. Fakat bunu gizli tutarlar. Kendisini gizlemeyen kâfir ve müşriklerden daha zararlıdırlar. Sinsi düşmanlardır.
Rabbimiz, onları şöyle tanıtıyor: “(Münafıklar,) müminlerle karşılaştıkları vakit; (Biz de) iman ettik, derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile baş başa kaldıklarında ise; Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz, derler. Aslında onlarla alay eden ve kendilerini azgınlıkları içinde debelenmeye bırakan Allah'tır. Onlar hidayet karşılığında sapıklığı satın alan kimselerdir. Bu yüzden yaptıkları ticaretten kazanç elde edememişler ve hidayete erememişlerdir.” (Bakara, 2/14-16, 76)
Güzel bir söz var: “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.”
İşte münafıklar; olduğu gibi görünmeyen, göründüğü gibi olmayan kimselerdir.
Kendilerini çok zeki ve akıllı sanırlar. İnsanları aptal, enayi ve cahil yerine korlar. Herkesi aldattıklarına, gözlerini boyadıklarına ve işlerini yürüttüklerine inanırlar. Münafığın dini, mezhebi, cemaati, soyu belli değildir. Güvenilmez onlara.
Nasıl tanırız onları? Allah Teâlâ: “Münafık erkekler ve münafık kadınlar (sizden değil), birbirlerindendir. Onlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyar ve cimrilik ederler. Onlar, Allah'ı unuttular. Allah da onları unuttu! Çünkü münafıklar, fasıkların ta kendileridir.” (Tövbe, 9/67) buyuruyor.
Kutlu Önderimiz (sav) da:“Münafığın alameti üçtür: Konuşunca yalan söyler, verdiği sözde durmaz, emanete ihanet eder.” (Zehebi, Kebair: 108; Buhari ve Müslim’den Muhyiddin- i Nevevi, Riyazü’s Salihin (DİB yay.): 1/242 ) buyuruyor.
Rabbimiz uyarıyor Mümin kullarını: “Kâfirlere ve münafıklara boyun eğme. Onların eziyetlerine aldırma (Sabret, sebat et, diren.). Allah'a güvenip dayan, vekil ve destek olarak Allah yeter.” (Ahzab, 33/48)
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız