Şekerli besinler zehirli bala benzer. Önce içimizi gıdıklayıp haz denizine gark eden ama bir müddet sonra bizi kıs kıs kıvrandıran sinsi bir zehir. Seri üretimle çoğalıp sofralarımıza girdiği günden beri kronik dejeneratif hastalıkların pik yapması bir rastlantı olabilir mi?
Başta safra kanalı ve akciğer kanseri olmak üzre pek çok çeşit kanser, depresyon, anksiyete bozuklukları, dalgınlık, hâfıza ve konsatrasyon zaafiyeti, alzheimer (bunama), erken yaşlanma – pörsüme, hipoglisemi, kangren, böbrek taşı, böbrek yetmezliği, kemik erimesi, çocuklarda gelişim geriliği, diş ve diş eti kaybı, migren, bağışıklık çökmesi sonucu sık hastalanma meselenin vehâmetini basite indirgeyerek izâh etmeye çalıştığım bu tatlı zehir nedeniyle oluşan en önemli hastalıklardır.
Tatlıdan belâmı gelir yada belânın tatlısı mı olur demeyin. Hangi taraftan bakarsanız bakın bal gibi olur: Bu belâyı hepimiz yakından tanıyoruz: Şeker.
Şekerin ve bil umum şekerli gıdaların sağlığımız üzerindeki olumsuz etkisi tahminlerimizin çok ötesinde aslında. İlk başta sezdirmeden ilerleyen ama uzun vadede başımıza ne menem bir belâ açtığının farkında olduğumuzu hiç mi hiç sanmıyorum. Hâlâ gereğinden çok fazla tüketmemizin dışında bir çeşit bağımlılık oluşturması ve âdeta onsuz yaşayamaz hâle gelmemiz savımı destekliyor.
Şekerli besinler zehirli bala benzer. Önce içimizi gıdıklayıp haz denizine gark eden ama bir müddet sonra bizi kıs kıs kıvrandıran sinsi bir zehir. Seri üretimle çoğalıp sofralarımıza girdiği günden beri kronik dejeneratif hastalıkların pik yapması bir rastlantı olabilir mi?
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız