Bir baÅŸka ifade ile iman, hakiki olarak kalbin tasdik etmesi, Ä°slam ise, tasdikin gereklerinin organlarla davranış olarak yerine getirilmesidir. Ä°man ve amelin neticesi ise; faydalar, kazançlar ve sonuçlardır.
İman ve İslam isimlerinin birbirleriyle olan ilişkisi, tabiri caizse insanın sırt ve karnı ya da et ve tırnak gibidir. Nasıl ki, sırt ve karın, et ve tırnak birbirlerinden ayrılmazlarsa iman ve İslam da birbirlerinden ayrılmazlar.
Bir okuyucumuz e-mail üzerinden bir soru göndermiÅŸ. Sorusunda, “Müslümanlıkla mü’minlik ayrı mıdır?” diye soruyor. Bu soruyla gerek konferanslarımızda ve gerekse derslerimizde birçok kiÅŸiyle muhatap olduk. Özellikle dinde aşırı yorum çevreleri kafalarına göre inanan insanları tasnif ederek Müslüman ve mü’min diye farklı kompartımanlara ayırıyor. Buna gerekçe olarak da Hucurât Sûresinin on dördüncü ayetini delil olarak getiriyor. Bu sebeple artık bu konu üzerinde durmak bizim için bir vecibe olmuÅŸtur. Her ne kadar bu soru masum gibi gelse de Müslümanlar arasında ayrımcılığın derinleÅŸtirilmesine, birlik ruhunun zafiyete uÄŸramasına yol açıyor.
Ümmete mensubiyetin asli temellerini, iman ve Ä°slam kavramlarının müÅŸterek terkibi oluÅŸturur. Dil açısından iman ve Ä°slâm kavramları arasında fark vardır. Arapça’da (e-m-n) kökünden if’âl ölçüsünde bir masdar olan iman lügatte, bir kiÅŸiyi söylediÄŸi sözde tasdik etmek, söylediÄŸini kabullenmek, gönül huzuru ile benimsemek, karşısındakine güven vermek, ÅŸüpheye yer vermeyecek ÅŸekilde kesin olarak içten ve yürekten inanmak ve tasdik etmek anlamına gelir. (Taftazânî, SadeddînMes’ud b. Ömer, Åžerhu’l-Akâid, Ä°stanbul, 1326/1908, s.55) Tasdikin mahalli kalb olup, hakikati ve mahiyetini gönüllü olarak benimseme ve onaylamadır ki, bu da bir nevi teslimiyettir. Nitekim: “Sen bize inanıcı deÄŸilsin” (Yusuf 12/17) ayeti, sen bizi tasdik edici deÄŸilsin manasına gelir.
Ä°slâm ise, müsalemet, itaat, ihlas, mutavaat, kabul ve inkıyat ile boyun eÄŸip, kibir ve inadı terk etmekten ibarettir. Teslim, geniÅŸ manada; kalpte, dilde ve bütün azalarda kendisini gösterir. Kalp ile olan her tasdik aynı zamanda inkâr ve itirazı atarak teslim olmak demektir. Dil ile ikrar, azalarla inkıyâd ve itaat da böyledir. Bir baÅŸka ifade ile iman, hakiki olarak kalbin tasdik etmesi, Ä°slam ise, tasdikin gereklerinin organlarla davranış olarak yerine getirilmesidir. Ä°man ve amelin neticesi ise; faydalar, kazançlar ve sonuçlardır. Åžu ayette olduÄŸu gibi: “Mü’minler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduÄŸunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir. Onlar namazlarını dosdoÄŸru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiÄŸimizden (Allah yolunda) harcayan kimselerdir.” (Enfal 8/2-3) Bu ayette geçen korku anlamına gelen “vecel” ile güvenmek anlamına gelen “tevekkül” kalbin amellerinden; namaz ve zekât ise, organların amellerinden kabul edilmiÅŸ; gerek kalbin ve gerekse organların amellerinin tümü bir bütün olarak Ä°slam’dan sayılmıştır.
- ve Ä°slam ya da mü’min ve Müslüman ayırımı yapanlar, görüÅŸlerini gerek Kur’an’dan ve gerekse Hz. Peygamber (sav)’den gelen bazı rivayetlerle temellendirmiÅŸlerdir. Bunlardan birisi de ÅŸu ayettir: “Allah sizin imanınızı asla zayi edecek deÄŸildir.” (Bakara 2/143) Bu ayette geçen iman sözcüÄŸü, “namaz” anlamına kullanılmış olup, manası “Allah sizin namazlarınızı zayi edecek deÄŸildir” demektir. Her ne kadar Yüce Allah bunu iman olarak adlandırmışsa da namaz, imanın neticesidir.(Bkz. “Izzeddin b. Abdüsselâm, Ebu’l-Kâsım b. Hasan b. Muhammed el-Fark beyne’l-Ä°mânve’l-Ä°slâm,(nÅŸr. Ä°yâdHâlid et-Tabbâ’), DımaÅŸk, 1992, s. 11) Bu görüÅŸü, Hz. Peygamber’in Abdu’l-Kays’ın elçilerine söylediÄŸi ÅŸu söz daha iyi açıklamaktadır. Resûlullah (sav) : “Allah’a iman nedir, biliyor musunuz?” dedi. Onlar da: “Allah ve Rasülü daha iyi bilir”dediler. Bunun üzerine Allah’ın Elçisi: “Allah’tan baÅŸka ilâh olmadığına ve Muhammed’in O’nun elçisi olduÄŸuna ÅŸehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, savaÅŸta elde edilen ganimetten beÅŸte birini ödemektir” (Buharî, “”, 40; Müslim, “Ä°man”, 7) buyurdu.