Gençlerin okudukları kitaplara emdikleri süt olarak bakmaları gerekiyor. Emilen süt bir mahremiyet oluşturur. Bir daha da o mahremiyet gitmeyebilir. Zalimlere meyletme, küfürde bir nebze de olsa haklılık görme türünden imana zarar verecek sonuçlar bir paragrafla tohumlanmış olabilir. O tohum büyüyüp dikenli bir ağaca dönüştüğünde de çare kalkmış olacaktır. Kimin kitabını okuyoruz, kimin konferansını dinliyoruz sorularının cevabı bizim imanımız, bizim mümin kimliğimiz olarak önümüzde durur.
Bir küçük fincan kadar sütü içilen kadın, iki yaşı dolmadan o sütü içenin annesi olur. Adı “sütanne” olsa da anne gibi mahremiyet kurulur ikisi arasında. Süt emziren, süt emenin annesidir artık. O bir fincan kadar sütün büyük bölümü idrar olup vücuttan gitse de kalanı anne/evlat olmaya yeterlidir.
Nafaka ve miras dışındaki bütün mahremiyetler emenle emziren arasındaki o “birazcık süt” sayesinde kurulmuş kabul edilir. Dinimizin bu hükmünü zaten büyük ihtimalle biliyoruzdur.
Fikir sahibi olmak bakımından küçük çocuk kabul edildiğimiz yıllarda okuduğumuz kitaplar, dinlediğimiz nasihatler bizim açımızdan birer süt emmedir. Birkaç damla süt der gibi birkaç cümle diyebiliriz ama bir damlası zehir olur ve bizi zehirleyebilir de.
O zehrin etkisini son nefesten önce ne zaman hisseder de bedeli imanımız olan bir hata işlersek o zaman fikirlerini bize emzirenin bizim için neye mal olduğunu anlamış oluruz. Zaman geçmiştir, çare tükenmiştir ve biz zarar etmişizdir.
Okuduğumuz kitaplar, dinlediğimiz nasihatler bizim için önemsiz olabilir. Bir bebeğin sıradan bir kadından emdiği birkaç damla da önemsiz gibi durur ama neticede annelik oluşturuyor. Yıllar sonra yapılacak bir tahlilde, emenin bir saç telinde dahi o süt bulunabiliyor. Mümin olmayanların ya da mümince yazmayanların, küfür ehlinin etkisinde kalanların kitaplarını okuyanlar, başkalarının sütünü emenler gibidirler.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız