Gerçekten de kulağa hoş gelen bu ifadelere göre bâtının peşinden mi gitmeliyiz, perdenin arkasını görmeye çalışıp gerçek hakikatin peşinde mi olmalıyız? Öyleyse gerçek hakikat nedir? Bu dünya ve içindekiler, bazı Antik Çağın şüpheci (septik) filozoflarının dediği gibi bir hayal ürününden mi ibarettir? Biz bir yanılsamanın içinde bir matrixte mi yaşıyoruz? Zâhirin, görünenin ötesinde ne var? Dünyada bilgimizin kaynakları nelerdir?
Dini duyguların istismarı sonucu telafisi mümkün olmayan birçok zarar-ziyan ortaya çıkabilmektedir. Bu tür hataların önüne geçebilmek için sağlıklı dini bilginin insanlara ulaştırılması gerekmektedir. Olay olup bittikten sonra doğruları söylemenin çok kere anlamı kalmamaktadır.
Tarihi diziler, son yıllarda Türk televizyonlarında hayli revaçta. Tarih şuuru kazandırması bakımından faydalı bulduğum bu diziler vesilesiyle geçmişimizde yaşanmış olaylar, kişiler ve fikirler de merak konusu olabiliyor. Son günlerin popüler tarih dizisi Büyük Selçuklu Devletini konu alıyor. Dizi vesilesiyle Batınilik (İsmaililik, Hasan Sabbah vb) konusu tekrar toplumun gündemine girmiş oldu.
Kelime anlamı “saklı, gizli, bir şeyin iç yüzü, iç kısmı” gibi anlamlara gelen “Bâtın”, “gizli hakikatlere ulaşma” anlamında Bâtın İlmi için kullanılmaktadır. Bâtınilik ise “nassların zâhiri manalarını kabul etmeyip bâtıni anlamlarına yoğunlaşan ve bunun yani hakikatin ancak masum imam tarafından bilenebileceğine inanan” İsmaililik mezhebinin bir diğer ismi olarak kullanılmaktadır.
Bu yazıda Batınilik/İsmaililik’in tarihi üzerinde durmayacağım. (Bâtınilikle ilgili detaylı bilgi için şu çalışmaya bakılabilir. Ferhad Defteri, İsmaililer tarihleri ve öğretileri, çeviri: Erdal Toprak. İstanbul: Doruk Yayınları, 2005) Adı geçen dizide Batınilikle ilgili sahnelerdeki “bâtına talip olmak zâhiri aşmaktır”, “dokunmadan bilmek, bakmadan görmek, kıyısında yürümektir bâtına talip olmak, bu yol uçurumlarla doludur, bakan düşer bu uçurumlardan, görenlerse aşar, görmeyi bilmeyenlerin harcı değildir bu yol” gibi repliklerin bendeki bazı çağrışımları üzerinde durmak istiyorum.
Gerçekten de kulağa hoş gelen bu ifadelere göre bâtının peşinden mi gitmeliyiz, perdenin arkasını görmeye çalışıp gerçek hakikatin peşinde mi olmalıyız? Öyleyse gerçek hakikat nedir? Bu dünya ve içindekiler, bazı Antik Çağın şüpheci (septik) filozoflarının dediği gibi bir hayal ürününden mi ibarettir? Biz bir yanılsamanın içinde bir matrixte mi yaşıyoruz? Zâhirin, görünenin ötesinde ne var? Dünyada bilgimizin kaynakları nelerdir?
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız