Bir kimse namaz kılmayan eşinin beş vakit namazını vaktinde eda etmesi için namazın maddi ve manevi faydalarını güzellikle anlatmalı; onu eğitip bilgilendirerek geçmişteki ihmalkârlığından ötürü tövbe etmesini sağlayıp, namaz kılmaya ikna etmeye çalışmalıdır. Güzellikle yapılacak tavsiyelere rağmen eşin namaz kılmamasının sorumluluğu tamamen kendisine aittir.
1-Evli bir kadın, kendisine ailesinden kalan mirası kocasına danışmadan istediği gibi kullanabilir mi?
İslami hükümlere göre aile fertleri arasında mal birliği değil, mal ayrılığı prensibi vardır. Aile içinde karı, koca ve çocuklardan her birinin malı kendisine aittir. Bu nedenle evli bir kadın ailesinden kalan mirasta istediği gibi tasarrufta bulunma hakkına sahiptir. Malını/parasını dilediği gibi harcayabilir, hayır hizmetlerinde kullanabilir veya eşine hibe edebilir. Kadının malî durumu iyi olsa bile ailenin giderlerinin karşılanmasında eşine yardımcı olma zorunluluğu yoktur. Şu kadar var ki, aile içi huzursuzluğa sebebiyet vermemek için eşlerin her konuda birbirlerine danışmaları uygun olur.
2-Sıla-i rahimde ölçü nedir? Akrabalarından ailesine ve kendisine yönelik bir zarar gelmesinden korkan bir kişi sıla-ı rahmi terk edebilir mi?
Akraba ilişkileri anlamına gelen “sıla-i rahim” kavramı, kişinin en yakınlarından başlamak kaydıyla kendisiyle kan, evlilik ve süt akrabalığı yoluyla bağı bulunan yakınlarına karşı insani, ahlaki ve sosyal görevlerini yerine getirmesini ifade eder. Birçok ayet ve hadiste akraba ile ilişkilerin sürdürülmesi ve onların haklarının gözetilmesi emredilmektedir: “Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının?” (Nisâ, 4/1), “Allah, adaleti, ihsanı ve yakınlara yardım etmeyi emreder?” (Nahl, 16/90), “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver?” (İsrâ, 17/26) anlamındaki ayetler ve “Akrabalık bağını koparan (cezasını çekmeden) cennete giremez.” (Buhârî, “Edeb”, 11; Müslim, “Birr”, 18-19), “Faziletli işlerin en üstünü senden ziyareti kesen akrabanı ziyaret ederek ilişkiyi sürdürmendir.” (Ahmed, III, 438) anlamındaki hadisler sıla-i rahimin önemini ve bu görevin nasıl yapılacağını ifade etmektedir. Sıla-i rahim görevi genelde iki şekilde yapılır: Arayıp sormak, ziyaret etmek, maddi ve manevi yardımda bulunmak, sevinçli ve acılı günlerinde yanlarında olmak; onlara fiilî veya sözlü olarak her hangi bir zarar vermemek, onları kötülememek, unutmamak, dargın durmamak ve kusurlarını bağışlamak.
Akrabalık ilişkilerini sürdürmek farz, bu ilişkileri koparmak ise haramdır. Akrabasını unutmayan, onlar ile ilişkisini sürdüren kimse sevap, aksi davranan kimse ise günah kazanmış olur. Bir kudsi hadiste Yüce Allah, akrabalık ilişkisini sürdüren kimse ile ilişkiyi sürdüreceğini, akrabalık bağını koparan kimse ile ise ilişkiyi keseceğini bildirmiştir. (Bkz.Buhârî, “Edeb”, 13)
Bu çerçevede bir kimse akrabasıyla arasında olan bir husumet neticesinde kendisi ve ailesine kesin olarak zarar vereceğini biliyor ise akrabası ile mesafeli durabilir. Ancak bu bağların tümüyle koparılacağı anlamına gelmez. Her halükârda barışmanın yolları aranmalıdır. Bununla birlikte bir kimsenin, kendisiyle akrabalık bağını koparan ya da kendisine eziyet veren yakınlarına gitmesi Hz. Peygamber (sav)’in sözlerinde açıkça övülmüştür. (Bkz.Buhârî, “Edeb”, 15; Müslim, “Birr”, 22, 2558)
3-Aile içi ilişkilere olumlu veya olumsuz etki oluşturmak için büyü yapmanın veya muska kullanmanın dinî hükmü nedir?
İslam dini büyük günahlar arasında saydığı sihre ve büyüye şiddetle karşı çıkmış ve onu kesin olarak yasaklamıştır. (Bkz.Buhârî, “Vesaya”, 23; Müslim, “İman”, 144) Müslümanın hayatının hiçbir alanında sonuç elde etmek için büyüyü kullanması caiz değildir.
Muska; hastalık, göz değmesi, afetten korunmak veya kurtulmak için yazılan ve insanların üzerlerine astıkları bir materyaldir. Korkudan, nazardan korunmak, bazı hastalıklardan şifa bulmak için dua etmek Kur’an-ı Kerim’den ayetler okumak, caizdir. (Bkz.Buhârî, “Fedailü’l-Kur’an”, 9; İbn Mâce, “Tıb”, 35-36) Ayet ve dua gibi metinlerin bir şeye yazılıp insanların bedenlerine asılması veya iliştirilmesi konusunda Hz. Peygamber’den bir rivayet yoktur. Bu yüzden aile içi ilişkilerde çeşitli sorunlarla karşılaşan kişi muskadan medet umma yerine Allah’a dua etmeli; bunun yanında sorunları çözmek için gayret ve çaba göstermelidir.
4-Gelin, kayınvalide ya da kayınpederine bakmak zorunda mıdır?
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de kendisine ibadeti emrettikten hemen sonra anne ve babaya iyilikte bulunmayı emretmiş. (Bkz.İsra, 17/23), Peygamber Efendimiz (sav) de, Allah katında en iyi amel nedir, sorusuna, “Vaktinde kılınan namaz, anne ve babaya iyilik etmek ve Allah yolunda savaşmaktır.” (Müslim, “İman”, 36) diye cevap vermiştir. Bu yüzden anne ve babaya itaat etmek, onlara iyilikte bulunmak dinimizin en önemli konularından biridir. Anne ve babanın emir ve isteklerini Allah’a itaatsizlik olmadıkça yerine getirmek çocukların görevidir.
Kayınvalide ve kayınpedere gerekli saygı gösterilmelidir. Bakıma muhtaç hâle gelmişlerse, öncelikle onlara bakmakla kendi çocukları yükümlü olurlar. Gelin, kayınvalide ve kayınpederine bakmakla doğrudan yükümlü olmamakla birlikte, bakacak yakınları bulunmazsa doğal ihtiyaçlarının karşılanmasında kayınvalide ve kayınpederine yardımcı olması ahlaki bir görevdir. Ayrıca eşlerin birbirlerinin anne-babasına saygı göstermesi, bakıma muhtaç olduklarında kendileriyle ilgilenmesi mutlu ve huzurlu bir aile yuvasının devamına hizmet eden ahlaki meziyetlerdendir.
5-Kadın, eşine itaatle sorumlu mudur?
İslam aile içerisinde kadın ve erkeğe yapılarına uygun farklı sorumluluk ve haklar vermiştir. Kur’an erkeklere ailesinin nafakasını temin etme görevi verdiği gibi, onların aile fertlerinin “koruyup gözeteni” olduğunu vurgulamıştır. Aile reisi olarak erkek eşiyle iyilik ve güzelliğe dayalı bir ilişki içerisinde bulunmalı (Bkz.Nisâ, 4/19); onlara hayırla muamele etmelidir. Nitekim Hz. Peygamber (sav) “Sizin en hayırlınız ailesine en hayırlı olanınızdır. Ben aileme karşı sizin en hayırlınızım.” (İbn Mâce, “Nikâh”,50) buyurmuştur.
Bu çerçevede erkek, Hz. Peygamber’in şu sözünü örnek alarak eşiyle iyi geçinmenin yollarını aramalıdır: “İman eden bir erkek, iman etmiş bir kadına (onda hoşlanmayacağı bir huydan dolayı) kızmasın. Çünkü onun bir huyundan hoşlanmıyorsa diğer huyundan hoşlanabilir.” (Müslim, “Rada”,61) Eşlerin, karşılıklı haklarını Kur’an-ı Kerim: “Kadınların sorumlulukları kadar meşru hakları da vardır.” (Bakara, 2/228) ayetiyle belirtir.
Hz. Peygamber (sav) de Veda Hutbesinde:“Sizin kadınlar üzerinde hakkınız olduğu gibi, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.” buyurarak İslam’ın kadına tanıdığı hakları ifade eder. Sevgili Peygamberimiz (sav), kadınların üzerimizdeki hakları nelerdir, sorusuna şöyle cevap vermiştir: “Yediğinizden yedirin. Giydiğinizden giydirin. Sakın onları dövmeyin ve onlara incitici söz söylemeyin.” (Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 41) Bu çerçevede kadının da aile içerisinde kocasının meşru isteklerine itaat etme yükümlülüğü vardır. (Bkz.Nisâ 4/34) Ayrıca hadis-i şeriflerde kocasının meşru isteklerine karşılık vermeyen kadınlar yerilmiştir. (Buhârî, “Bed’u’l-halk”, 7;Müslim, “Nikâh”, 122; Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 40)
Hz. Peygamber, ısrarla kadınlara kocalarının meşru isteklerine itaat etmeyi tavsiye etmiştir. (Bkz.Tirmizî, “Radâ`”, 10) Bu çerçevede kadın kocasından izinsiz nafile oruç tutamaz, onun istemediği şahısları da evine alamaz. (Bkz.Buhârî, “Nikâh”, 86; Müslim, “Zekât”, 84) Ancak kadının kocasına itaati, mutlak değildir. İtaatte Yüce Allah’a isyan olmaması şarttır. Buna göre bir haramın işlenmesine neden olacak ise ya da dinî bir emrin yerine getirilmesine engel olacak ise kocaya itaat edilmez. Çünkü Peygamberimiz (sav); “Allah’a isyan olan bir konuda hiçbir kimseye itaat edilmez; itaat ancak maruf/doğru ve iyi şeylerde olur.” (Buhârî, 7257; Müslim, 1840) buyurmuştur.
6-Bir kimse namaz kılmayan eşinden dolayı sorumlu mudur?
İslam’a göre her fert kendi yaptıklarından sorumludur. Başkalarının yaptıklarından sorumlu değildir. Kur’an-ı Kerim’de “Hiç bir günahkâr başkasının günahını çekmez. Eğer yükü ağır gelen kimse onu taşımak için (başkalarını çağırsa) onun yükünden hiç bir şey (alınıp) taşınmaz. Akrabası dahi olsa (kimse onun yükünü taşımaz).” (Fâtır, 35/18) buyrulur.
İslam, her insanın bir iradesi ve seçme hürriyeti bulunduğunu ve bunun sonucu olarak yaptıklarından sorumlu olacağını bildirmiştir. “Her kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür, kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür.” (Zilzâl, 99/7-8)
Babanın evin reisi olarak eşine ve çocuklarına karşı maddi konularda olduğu gibi manevi alanlarda da sorumlulukları vardır. Onlara dinin gereklerini öğretmek ve telkin etmekle yükümlüdür. Zira Allah Teâlâ, Hz. Muhammed (sav)’e hitaben şöyle buyurur: “Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir.” (Tâhâ, 20/132)
Namaz dinimizin ifasını emrettiği ibadetlerin en önemlisidir. Kelime-i şahadetten sonra İslam binasının üzerine kurulduğu beş esastan birincisidir. Akıllı ve erginlik çağına ulaşan her Müslüman’a farzdır. Terk edilmesi ve -geciktirmeyi caiz kılan meşru bir mazeret bulunmaksızın- vaktinde eda edilmeyip kazaya bırakılması büyük günahlardan biridir. Bu itibarla, bir kimse namaz kılmayan eşinin beş vakit namazını vaktinde eda etmesi için namazın maddi ve manevi faydalarını güzellikle anlatmalı; onu eğitip bilgilendirerek geçmişteki ihmalkârlığından ötürü tövbe etmesini sağlayıp, namaz kılmaya ikna etmeye çalışmalıdır. Güzellikle yapılacak tavsiyelere rağmen eşin namaz kılmamasının sorumluluğu tamamen kendisine aittir.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız