Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Esma-ül Hüsna

Adem Karataş

El-Vehhab

  • 06 Aralık 2018
  • 2358 Görüntülenme
  • 432. Sayı / 2018 Aralık
Yazıyı Dinle
0:00
0:00
Yazarın Diğer Yazıları
Adem Karataş
Tüm Yazı Arşivi



 

El-Vehhâb; Yaratıklarına, karşılık beklemeden maddi ve manevi pek çok nimet veren, ikramında devamlı olan, lütfu, ihsanı ve rahmeti bütün varlıkları kuşatan demektir. Mü’min ya da kâfir ayırımı yapmadan, bütün mahlûkatına nimetlerini bol bol veren, ihsan edendir.

 

EL-VEHHÂB: Karşılıksız vermek, bağışlamak, hibe etmek anlamındaki “v-h-b” kökünden türeyen ve “el-Vâhib” kelimesinin mübalağalı şekli olan “el-Vehhâb” çok bağışlayan, çok hibe eden demektir.

Hibe; Herhangi bir karşılık ve menfaat gözetmeden birine bir malı bağışlamak, hediye etmek manasınadır.

Vehhâb isminin ıstılahı anlamını dört başlık altında verebiliriz:

a) Vehhâb; Hastalara şifa, dertlilere deva verendir:

وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ

İbrahim (sav) dedi ki:Hastalandığım zaman, bana şifa veren O’dur.” (Şuarâ, 26/80) Rasûlullâh (sav) kendisine bir hasta getirildiğinde şöyle dua ederdi:

أَللَّهُمَّ رَبَّ النَّاسِ مُذْهِبَ الْبَاْسِ، وَاشْفِ أَنْتَ الشَّافِى، لاَ شِفَاءَ اِلاَّ شِفَاؤُكَ، شِفَاءً لاَ يُغَادِرُ سَقَماً

Okunuşu: “Allâhümme Rabbe’n-nâsi müzhibe’l-be’si veşfi ente’ş-Şâfî, lâ şifâe illâ şifâüke, şifâen lâ yüğâdiru seqamen.”

Manası: “Ey Allah’ım! Ey insanların Rabbi! Bu hastalığı gider, buna şifa ver! Şifa veren, ancak Sensin. Senin şifandan başka hiçbir şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki, hiçbir hastalık bırakmasın.” (Buhârî, “Marda”, 20 (5675) / Müslim, “es-Selâm”, 9 (2191) / Tirmizi, “Deavat”, 112 (3565) / İbn Mâce, “Tıbb”, 35 (3520))

b) Vehhâb; Çocuğu olmayanlara çocuk verendir:

Mü’minlerin duası şöyledir:

رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا

“Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle” (Furkan, 25/74)

هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُ قَالَ رَبِّ هَبْ لِي مِنْ لَدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاءِ

“Zekeriya Rabbine (yalvararak) şöyle dua etti: Rabbim! Bana katından tertemiz bir zürriyyet/nesil hîbe et. Şüphesiz Sen, duayı hakkıyla işitensin.” (Âl-i İmrân, 3/38)

اَلْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي وَهَبَ لِي عَلَى الْكِبَرِ إِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَقَ إِنَّ رَبِّي لَسَمِيعُ الدُّعَاءِ

İbrâhîm (as) şöyle dua etti: “Hamd, iyice yaşlanmış iken Bana İsmâîl’i ve İshâk’ı hîbe eden Allah’a mahsustur. Şüphesiz Rabbim duayı işitendir.” (İbrâhîm, 14/39)

c) Vehhâb; Yolunu kaybedenlere hidayet eden, yol gösterendir:

İbrahim (as) müşriklere dedi ki: “Beni yaratan ve Bana doğru yolu gösteren O’dur.” (Şuarâ, 26/78) “De ki: Allah’a koştuğunuz ortaklarınızdan hakka iletecek olan bir kimse var mı? De ki: Hakka Allah iletir. Öyle ise, hakka ileten mi uyulmaya daha lâyıktır, yoksa iletilmedikçe doğru yolu bulamayan kimse mi? Ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz?” (Yûnus, 10/35)

مَنْ يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِي وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ وَلِيًّا مُرْشِدًا

“Allah kime hidayet ederse, işte o, hakka ulaşmıştır, kimi de hidayetten mahrum ederse, artık onu doğruya yöneltecek bir dost bulamazsın.” (Kehf, 18/17)

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

432. Sayı Aralık 2018