Efendimizin yetiştirmiş olduğu birinci nesilden sonra evrensel bir dine inanan ve onun getirdiği evrensel sorumluluk ilkesiyle hareket eden, sevinç ve hüzünlerini paylaşan bir ümmet olma özelliğimizi kaybettik. Fransız İhtilaliyle birlikte İslam ümmetine bulaşan milliyetçilik virüsü ilk tahribatı tek bir ümmet olma bilincimiz üzerinde yapmıştır. Bu tahribat ümmetin her bir ferdini o kadar derinden etkilemiştir ki adeta kalıtsal bir nitelik kazanmış ve nesilden nesile aktarılmıştır. Çağımız Müslümanlarının duygu, düşünce, vizyon ve eylem dünyalarını bu virüsten tam olarak temizlediklerini söylememiz mümkün değildir. Milliyetçilik virüsü İslam ümmetini adeta bir kanser hastalığı gibi sinsi bir şekilde sarıyor. Bu hastalığa yakalanan kardeşlerimiz hastalıklarını kabul etmedikleri için teşhis ve tedaviyi de kabul etmiyorlar. Bu hastalık yaşanmakta olan zulümlere ortak bir tepki koyamayışımızın en önemli sebeplerinden biridir. Dikkatimizi çeken bir başka tehlikeli virüs ise, Hz. Ali Efendimiz döneminde ortaya çıkan ve ondan sonra bir türlü tedavi edilemeyen mezhepçilik hastalığıdır. İslam dünyasında yaşanan son olaylar, mezhepçilik virüsünün Müslüman şahsiyetlerin tasavvurunda ne onulmaz yaralar açtığını bir kez daha ortaya koydu. Ümmetin fertleri farklı mezheplerden olan kardeşlerini düşman bilmeye devam ediyor. Birbirimizi öldürmeyi cennete girme vesilesi sayacak kadar birbirimize düşman olduk. Aynı Allah’a, aynı peygambere inanan, aynı Kâbe’ye yönelen ve Allah tarafından kardeş ilan edilen insanlar aynı şeylere sevinip aynı şeylere üzülemiyorlar.
Milliyetçilik ve mezhepçilik ümmetin parçalanan coğrafyası gibi kalplerimizi, gönüllerimizi ve akıllarımızı da parçaladı. Parçalanan coğrafyaların arasındaki sınırları kaldırabilirsiniz ama parçalanan yürekleri bir araya getirmek o kadar zor ki.
Yaşamış olduğumuz bütün acılara rağmen imanımızın gereği olarak umudumuzu yaşatıyoruz. Bir gün, önce yüreklerimizde ardından da coğrafyalarımızdaki sınırları kaldıracağız. Ümmet olduğumuzun farkına varacağız. Birbirimizi düşman olarak görme hatasından döneceğiz. Rabbimizin emrettiği gibi kardeş olmayı başarabileceğiz. İnsanlığa, kaybetmiş olduğu insanlığını hatırlatacak ve insanlığın hayrı için vasat ümmet olma özelliğimizi ortaya koyacağız. Ümmetin vahdetine gücümüz nispetinde vesile olması umut ve duasıyla bu ay sizlerin huzuruna “Mezheplerin Anlaşılması ve Vahdet” dosyasıyla çıkıyoruz.
Muhterem Abdullah Büyük hocamız; “Müslümanların farkını fark ettirmeleri için sağlam bir imana, ilme ve bilgiye sahip olmalarının yanında, İslam’ı yaşamanın şartlarını ve zeminini oluşturmak hususunda el birliği ve gönül birliğine kavuşmaları gerekmektedir. Her ne kadar buna karşı çıkacak, engel olacak gerek iç, gerekse dış mihraklar varsa da, Müslümanların bu engelleri aşabilecek imanları vardır.” Tespitiyle, Müslüman bir şahsiyetin yaşamış olduğu toplumda iman, inanç ve hayat tarzıyla farkını ortaya koyması ve çevresindeki insanları müspet olarak etkilemesi için yapması gerekenleri ortaya koyuyor.
Muhterem Osman Nuri Topbaş hocamız; “Bugün kendisini müstakil bir mezhep kuracak kabiliyette, yani “mutlak müçtehid” olarak gören birileri varsa, tabii ki yeni bir mezhep tesis edebilirler. Ancak bunun bugün mümkün olmadığı ortadadır. Bazıları iki buçuk asırdır bunu dile getirdikleri hâlde ortaya yeni bir Fıkıh usulü konmuş değildir. Fıkıh usulü olmadan mezhep olmaz. Zira mezhep, Fıkıh usulü sistemi üzerine kurulur.” İfadeleriyle mezheplerin mahiyetini, dini hayatımızdaki yerini ve önemini vurguluyor.
Adil Akkoyunlu hocamız; Mezhepçiliğin ümmete verdiği zararı ve ümmetin sosyal tevhidi olan vahdeti nasıl parçaladığını şu şekilde dile getiriyor: “Bağlı bulunduğu mezhebi, dinin yerine koyup Mezhepçilik yapmak, cahilliktir, bağnazlıktır, ayrımcılıktır. Ufku karartmaktır. Kindir, nefrettir, düşmanlıktır. Ölümden daha kötü olan fitnenin fitilini tutuşturmaktır. Bir adam öldürülür, zamanla unutulur. Fakat fitnenin kini asırlarca unutulmuyor, açtığı yaralar kolay sarılmıyor.”
Makaleleriyle huzurlarınızda olmamıza vesile olan bütün yazarlarımıza en kalbi teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Siz değerli okurlarımızı, mezheplerin dinimizdeki yerini öğrenmek ve mezhepçilik virüsünü doğru bir şekilde tanımak için dergimizi baştan sona okumaya davet ediyoruz.
Mısır’ın seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Şehit Muhammed Mursi’yi rahmetle anıyoruz, Rabbimiz şahadetini kabul buyursun ve rahmetiyle muamele etsin, bütün ümmetin başı sağ olsun.