İsimleri mezheplerle özdeşleşmiş âlimler ve imamlar hiç bir zaman, parti veya dernek kurar gibi mezhep kurmaya kalkışmadılar, “ben bir mezhep kuruyorum, bana tabi olun” diye halkı kendi görüşlerine uymaya çağırmadılar. Sadece ayetler ve hadislerden sentezledikleri görüşlerini anlattılar, yazdılar, öğrenci yetiştirdiler. Bu âlimler birbirlerine karşı son derece saygılı davrandılar, farklı anlayışları rahmet olarak değerlendirdiler.
Zannımıza ve kendimize göre ayetleri anlamaya kalkışmak, Rabbimizin muradına, ayetin açık beyana aykırı bir davranıştır. Mezhep imamları âdeta bir doktor gibi, bulundukları coğrafyada yaşayan insanların mizaç ve ihtiyaçlarına uygun olarak Kur’an ve Sünnetten reçeteler yazmışlardır. Böylece bir âlime bağlanmak/bir âlimi taklit etmek zaruri olmuştur.
Mezhep; anlayış, öğreti, farklı tutum ve davranış, benimsenen fikir, izlenen ve gidilen yol… Anlamlarına gelen bir kavramdır. Mecazi olarak; kişisel görüş, yorum, inanç ve doktrin karşılığında da kullanılır.
Fıkhi anlamda: Bir müçtehidin dinin ayrıntılarının anlaşılması konusunda kendine özgü kural ve yöntemlerini belirlediği sisteme, içtihatlar bütününe mezhep denir.
İslâm tarihinde mezhep, itikadi, fıkhi ve siyasi görüşlerin tamamı için kullanılmış bir kavramdır. Ancak altını çizerek, serlevha olarak belirtelim ki, dinimizin adı İslam’dır, mezhep görüştür, mezhep din değil, dinin yorumudur.
Mezhepler sadece İslam’ın değil, diğer dinlerin de dokusunda yer alır. İslam dünyasında mezheplerin çıkışını etkileyen bir takım sebepler vardır; Kur’an’da muhkem ve müteşahih ayetlerin bulunması ve müteşabih ayetlerin tefsir ve tevillerinin ihtilafa yol açması, Arapçanın gramer ve belagatinin herkes tarafından yeterince bilinmemesi, Kur’an ve Sünnetten hüküm çıkarmanın zorluğu, örf ve âdetlerin varlığı…
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız