Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Hususi Fikirler

Mustafa Çelik

İtikadi Mezhepler İslam Ümmetinin Güvenlik Birimleridir.

  • 06 Temmuz 2019
  • 1602 Görüntülenme
  • 439. Sayı / 2019 Temmuz
Yazıyı Dinle
0:00
0:00
Yazarın Diğer Yazıları
Mustafa Çelik
Tüm Yazı Arşivi



İslâmî ilimlerde ictihad edebilecek yüksek bir ilmî seviyeye erişemeyen herkesin ehliyetli âlimlere sorarak dini hayatını sürdürmesi en salim yoldur. İlme ve âlime saygısı olmayan, hayatı itibariyle amel, ahlâk ve davranışlarında İslâmî bir fazilet hissedilmeyen, edep ve nezaketten yana nasipsizlik illetine müptelâ olmuş kimselerin fesahat ve belagatine aldanmış olanlar, hem itikadda ve hem amelde mezhepsiz kalmaya mahkûmdurlar. Günümüzde dinsizlik köprüsünden geçmeye çalışanların kahır ekseriyeti itikad ve amelde mezhep sahibi olmayanlardır.

 

İtikadi mezhepler, ümmetin ortak bilgi birikimleri ve güvenlik birimleridir. İtikadî mezheplerin dört misyonu vardır: Birincisi akıl-nakil dengesini adaletli şekilde kurmak, ikincisi kâfire karşı koyma cesareti, üçüncüsü İslâm’ın dâhili ve harici her türlü eklemelerden ve çıkarmalardan münezzeh bir din olduğunu Müslümanlara hatırlatmak, dördüncüsü de imanın bir bütün olarak muhafaza ve müdafaa edilmesini Müslümanların evleviyatı olarak gündemde tutmak.

 

İtikadî mezheplerin varlık sebebi; Rasûlüllah (sav)’in Allah’tan öğrendiği ve ümmetine öğrettiği imanı muhafaza ve müdafaa etmektir. Mezhep, zehebe-yezhebü kökünden gelen Arapça bir kelimedir. Tutulup gidilen yol manasına gelir. Batıda mezhep belki doktrine tekabül edebilir. Ama İslam’daki mezhepler, batıdaki fikrî ve felsefî cereyanlarda anladığımız gibi doktrin değildir. Mezhep, hakikat kaynağı olan Kitap ve Sünnet’ten, dine ve hayata ait meselelerde anlayış ve idrak enginliğine göre farklı anlayışlardan meydana gelir. İmamların hepsi, bütün güç ve kuvvetlerini hakikati olduğu gibi anlamaya sarf eder. Buna rağmen, meseleye yaklaşma keyfiyetine göre tarz-ı telakkiler ve anlayışlar farklı olacağından ötürü haliyle mezhepler de farklı olur. Dini amel ve inançlarıyla kavrama, Allah Rasûlü’nü toplum hayatına, ibadete ve akideye ait yönleriyle tanıma ve bu konuda bazı tevil ve tefsirlerde bulunma sonucu meydana gelen ekollere mezhep diyoruz.

İslamiyet, bütün insanlara yalnız bir tek imanı ve itikadı emretmektedir. Bu imanın esaslarını ve nasıl itikad edileceğini, bizzat Peygamberimiz Muhammed (sav) tebliğ etmiştir. İnsanlara, kendilerini ve her şeyi yaratan Allah-û Teâlâ’yı haber veren Peygamberimiz, Allah-û Teâlâ’ya, Onun yarattıklarına ve Onun emir ve yasaklarına imanın nasıl olacağını da bildirmiştir. Muhammed(sav)’e ve Onun bildirdiklerine, temiz, dürüst ve hakiki bir iman, ancak onun bildirdiğine tam ve hiç şüphesiz kabul edip inanmakla mümkün olur. Bu hususta çok az, kıl kadar da olsa bir ayrılığın, ondan ayrılmak olacağı meydandadır. Böyle bir ayrılığa düşenlerin kendilerini haklı çıkarmak için öne sürecekleri dini, siyasi, beşeri, içtimai, fenni..v.s. gibi sebeplerin hiçbir kıymeti yoktur. Çünkü İslamiyet her ne suret ve sebeple olursa olsun, imanda ve itikadda ayrılığa asla izin vermemekte, yasaklamaktadır. İtikadda ihtilaf, dalalettir.

 

İtikadî mezhepler peygamber (sav) ve sahabe devrinden sonra imanın etrafında meydana getirilen ve getirilmek istenen şüpheleri bertaraf etmek için var oldular. İtikadda mezheb zaruridir. İtikad yanlışlar üzerine bina edilemez. İman, şek ve şüphelerle devam edemez. İmanı bekleyen en büyük tehlike, şek ve şüphelerdir. Allah-û Teâla buyuruyor:

“İman edenler ancak, Allah’a ve Peygamberine inanan, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir.” (Hucurat, 49/15)

İtikadî konular, mahiyeti gereği en küçük bir ihmal, gevşeklik ve yanlış düşünce kabul etmez. Çünkü İslâm, insanlara öncelikle, neye nasıl iman edilmesi gerekiyorsa, ona öylece iman etme mükellefiyeti getirmiştir. Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim, muhataplarını lekesiz, sağlam ve makbul bir inanç zeminine çekmek için itikat konusuna oldukça yoğun bir vurgu yapmıştır. Zira her şeyin temeli inançtır ve inanç konusunda ortaya çıkan en küçük bir eksiklik veya yanlışlık, insanın Allah-û Teâla’ya sığınırız bütün amellerinin ziyan olmasına yol acar ve onu ebedî hayatında hüsrana sürükler. İtikadî mezhepler, “Doğru yol”un hudut bekçileridir. İtikadi mezhep imamları; bid’atlerin, hurafelerin, İsraili bilgilerin, felsefi kırıntı ve kuruntuların imana ve dine bulaşmasına geçit vermeyen kahramanlardır.

 

Asr-ı Sadette, münafıklar tarafından Müslümanların Hz. Peygambere ve Kuran’a olan imanlarını sarsmak amacıyla bazı tartışmalar yapılmışsa da bunlar Allah Resulü’nün manevi otoritesiyle bölünmelere yol açmadan çözülmüştür. Bu sebeple itikadî alanda mezheplerin oluşmasına asıl sebep olan olaylar Asr-ı Saadet’ten sonra başlamıştır. Asr-ı Saddette imanın altı esası hususunda hiçbir ihtilaf yoktur. Asr-ı Sadetten sonra da halife seçimi, irtidat olayları, Hz. Osman’ın şehit edilmesi, Cemel ve Sıffîn savaşları gibi olayların neticesinde, Allah’ın sıfatları, büyük günah işleyenlerin durumları, iman ve kader gibi konularda ciddi ihtilaflar başlamıştır. Ayrıca İslâm’ın bünyesinde yer alan düşünce hürriyeti, farklı fıtrat ve kabiliyette olan Müslüman âlimlerin de yaşanan olayları değişik şekilde yorumlamasına sebep olmuştur. Bu sebeple böyle metot ve anlayış farklılıklarından dolayı itikadî mezheplerin ortaya çıktığı söylenebilir. Nitekim bahsi geçen bu ihtilaflar neticesinde sayısı ve tasnifi kesin olarak belirlenemeyen pek çok alt kollara ayrılmış mezhepler ortaya çıkmıştır. Bu itikadî mezhepleri sayısal olarak tasnif etme yerine genel olarak Ehl-i sünnet ve Ehl-i sünnet dışı kalan fırkalar olarak tanımlamak daha doğru olacaktır.

Ashab-ı kiramın iman ve itikadda hiçbir ayrılıkları olmadı. Ashabdan olmayanlar ve daha sonraki asırlarda gelenler arasında ise zamanla imanda, itikadda bazı ayrılıklar ortaya çıkarıldı ve bid’at fırkalarının sayısı yetmiş ikiye ulaştı.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

439. Sayı Temmuz 2019