Empatik olmak, diğer insanları duygusal anlamda okumak anlamına gelir. Kendi duygularımızı anlamadan başkalarının duygularını da anlayamayacağımızdan çocuklarımızın duyguları tanımalarına yardımcı olmalıyız. Karşıdaki kişinin acısını hissederek o acı için harekete geçme ancak empatik ve merhametli kişilerde gördüğümüz bir davranıştır. Duygu körlüğü olan kişilerde bu hassasiyeti göremeyiz. Dünyanın dört bir yanından yükselen çığlıkları sadece merhamet sahibi kişiler yüreklerinde duyabileceklerdir.
Çocuklarımızın gönüllerinin imarı için, öncelikle biz anne babaların kalplerine şefkat ve merhametin yerleşmesi gerekiyor.Çünkü bizler, çocuklarımızın yüreğine ne ekiyorsak onu biçeceğiz. Şiddet ve hakaret ile büyütülen ya da böyle bir ortama şahit olan çocukların kalbinde sevgi yeşermeyecektir. Kalbinde sevgi olmayan bir kişi ise, etrafındaki insanlara karşı hassasiyet geliştiremeyecektir.
Günümüz dünyasında hemen hemen her yerde kin ve öfkenin hakim olduğu bir şiddet diline şahit oluyoruz. İnsanları, merhamet ve şefkat hissinden uzaklaştırıp, güzel duyguları yok sayan bu dil, bizlerin birer takipçisi konumunda bulunan çocuklarımızı da maalesef olumsuz etkilemektedir. Her yerde kol gezerek yüreklerde karadelikler oluşturan bu sevgisizlik virüsüne karşı merhamet ve şefkatin tekrar diriltilmesine insanlık olarak ne çok ihtiyacımız var. Bu noktada, bir başkasının acı ve hüznüne karşı duyarlı, içinde yaşadığı gezegene karşı kendini sorumlu hisseden bireyler yetiştirmenin önemiyle karşılaşıyoruz. Bu durum ancak sevgi dilinin hakim olduğu ev ortamlarını çocuklarımızın teneffüs etmesi ile mümkün görülüyor. Aynı zamanda mektep, mabet ve medyayı da içine alan kalplerden kalplere merhamet ve şefkat şebekesi kurulan bir gönül hareketinin varlığı da biz anne babaların işini kolaylaştıracaktır diyoruz. Acaba bizler bu yürek terbiyesinde anne babalar olarak, çocuklarımızın karakterlerini güzel hasletlerle mayalayarak onların duyarlı birer insan olmaları için nasıl bir eğitim metodu izlemeliyiz?
İnsanlar ve diğer canlılar için dünyayı “emin” bir yer kılmak amacıyla duyarlı insan yetiştirmeyi öncelemeliyiz. Bu duyarlılığı; merhamet, şefkat, sevgi ve empatiyi içinde barındıran şemsiye bir kavram olarak düşünebiliriz. Narsistik, şımarık ve bencil bir nesil yetiştirmek istemiyorsak duyarlılık eğitimine en küçük yaşlardan itibaren başlamalıyız. Zira çocukluk çağı empati yeteneği kazandırmanın, şefkati geliştirmenin ve merhameti doğru bir şekilde kullanmayı öğretmenin en doğru zamanıdır.
Burada duyarlılığın kaynağı olan empati kavramı karşımıza çıkıyor. Peki empati ne demektir? Genel olarak empatinin kaynaklardaki tanımına baktığımızda: Bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısı ile bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi süreci olarak ifade edildiğini görüyoruz. Aslında empatiye, “insanın insanı duyması” da diyebiliriz. Duyma, kulağın değil; kalbin hissetmesidir. Çocuğun empati kurma konusunda oluşturacağı beceri, onun ahlak gelişimini geliştireceği gibi diğer insanlarla olan sosyal iletişimini de kolaylaştıracaktır. Şefkat ve merhamet duyguları ancak empati becerisi sayesinde güçlenebilir. İnsanlarla empati kuramayan kişinin şefkati gerektiği gibi tezahür edemez. “Çalışmalar evde duygusal ihtiyaçları giderilen çocukların güçlü bir empati duygusu geliştirme olasılığının daha fazla olduğunu göstermektedir.” (Barnett ,1987)
Empatik olmak, diğer insanları duygusal anlamda okumak anlamına gelir. Kendi duygularımızı anlamadan başkalarının duygularını da anlayamayacağımızdan çocuklarımızın duyguları tanımalarına yardımcı olmalıyız. Karşıdaki kişinin acısını hissederek o acı için harekete geçme ancak empatik ve merhametli kişilerde gördüğümüz bir davranıştır. Duygu körlüğü olan kişilerde bu hassasiyeti göremeyiz. Dünyanın dört bir yanından yükselen çığlıkları sadece merhamet sahibi kişiler yüreklerinde duyabileceklerdir.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız