Gerçekten bu tempo bizi yordu… Duygular, düşünceler, bakışlar yorgun… Hızlı erişim ruhsal problemlerimizi çözmüyor… Doyumsuzluk, huzursuzluk bitmiyor… Tükenmişlik sendromu erken nüksediyor… Adeta hızlı yaşamak, erken tükeniş anlamına geliyor… Hiperaktifiz ancak her gün acizliğimizin arttığını görüyoruz… Bunca stresin arkasında kontrolsüz hız olduğunu söyleyebiliriz… Tahammül azaldı, sabır tükendi… Ruhsal bozukluklar sanki “hızlı yaşam”ın ödülü oldu…
Önce biraz durmalıyız… Sakinleşmeliyiz… Vahyin diriltici soluğu ile soluklanmalıyız… Kendimize dönmeliyiz… Kendimizi keşfetmeye ihtiyacımız var… Teenni, tefekkür lazım… Ciddi bir muhakeme ve muhasebe sürecine girmeliyiz… Bu hızlı yaşamın kollarında arkamızda tohumlar bırakamıyoruz, geriye tortular kalıyor… Hızlı treni hep arzuluyoruz ama hangi istasyonda inmemiz gerektiğini bilinçli olarak tespit edemiyoruz…
Modern yaşam, insanı olduğundan daha fala hızlı yaşamaya zorluyor… Daha çabuk hareket etmeye, dilini tez tutmaya ikna ediyor… Sürekli bir şeylere yetişme telaşı bitmek bilmiyor… Hızlı konuşan, hızlı yiyen, hızlı yürüyen kabul görüyor…
Herkesin acelesi var… Herkes kendince bir koşuşturma içinde çırpınıyor… Hızla gelişen teknoloji de hızlı yaşamı tetikliyor… Sonuca hızlıca varmak istiyoruz… Fakat bu hız masum bir hıza benzemiyor… Hızımız hırs yüklü… Haz yüklü hızlardan kendimizi alamıyoruz… Rekabet dünyasında dur durak bilmiyoruz…
Hayatı bu kadar hızlı yaşayınca da bize hayat dayanmıyor… Hiçbir şey tat vermiyor… Bu yaşam biçimi oldukça yoruyor…
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız