Kur'an'da dünya nimetleri ve dünyalıklar kötülenmez. Ancak bunların değerli olmadıklarına, geçici olduklarına, yanlış kullanılmamasına, imtihan sebebi olduklarına, az bir faydalanma olduğu gibi hususlara dikkat çekilir.“Bilin ki dünya hayatı, ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda bir övünme, mal ve evlatta çoğalma yarışıdır.”(Hadîd, 57/20); “Dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadan başka bir şey değildir.” (En’âm, 6/32)
Biz, eşimiz, evlatlarımız, sahip olduğumuz dünya nimetleri hepimiz Allah’a aidiz. Bizim de sahip olduklarımızın da Rabbi, Maliki, Sahibi Allah’tır. Bunlar geçicidir ve emanettir. Bunlar ahiretimizi, cennetimizi kazanmamız için bize lütfedilmiştir. Emanet ve emanetçi hassasiyetiyle kullanmamız gerekmektedir.
İnsanoğlunun dünyalıklara sahip olma isteği fıtridir, doğumundan ölümüne kadar da devam etmektedir. Bu duygu bazı kişilerde az ve kontrol altında alınabilirken bazılarında da kişiyi helake götürecek derecededir. Kur'an'da Rabbimiz insanın mal sevgisi ile ilgili durumunu şöyle bildirmektedir: “Şüphesiz insan, Rabbine karşı pek nankördür. Şüphesiz buna kendisi de şahittir ve o, mal sevgisine de aşırı derecede düşkündür.” (Adiyat, 100/6-8); “Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz, Yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz, Haram helâl demeden mirası yiyorsunuz. Malı aşırı biçimde seviyorsunuz.” (Fecr, 89/17-20) Hz. Peygamber(sav) de “Âdemoğlu büyürken beraberinde şu iki şey de büyür: Mal sevgisi ve uzun ömür (dileği)”(Buhârî, “Rikâk”, 5); “İhtiyarın kalbi iki şeyi sevme hususunda gençtir; yaşama sevgisi ile mal sevgisi.”(Müslim, “Zekât”, 113); “Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa üçüncü bir vadi daha arzu eder. Âdemoğlunun karnını ancak toprak doldurur. Allah tövbe eden kimsenin tövbesini kabul eder.”(Müslim, “Zekât”, 116)
Kur'an, mal ve evlatların dünya hayatının süsü olduğunu bildiriyor. “Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.” (Kehf, 18/46) Hz. Peygamber(sav) de dünya ilgili bu cazibeye dikkat çekiyor ve bizleri uyarıyor. Toplayan, yığan, paylaşmayan vb. olmayı değil gözü tok olmayı, veren olmayı, paylaşmayı öğütlüyor. Hakîm b. Hizâm (ra) anlatıyor: “Rasûlullah"tan (sav) (Huneyn ganimetlerinden) istedim, bana ondan verdi. Sonra yine istedim, yine bana verdi. Sonra tekrar istedim bu defa da verdi. Sonra şöyle buyurdu: Ey Hakîm! Bu dünya malı göz alıcı ve tatlıdır. Kim bu mala tamah etmeden gönül zenginliği ile sahip olursa kendisi için malı bereketlenir. Ama kim de hırs ve tamah dolu bir kalple bu malı isterse, tıpkı yiyip de doymayan kimse gibi, onun için malın bereketi kaçar. Veren el, alan elden üstündür." (Buhârî, “Zekât”, 50)
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız