Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Satırdan Sadra

Adil Akkoyunlu

Ekonomi Sınavımızda Hud (AS) Örneği

  • 08 Temmuz 2020
  • 1149 Görüntülenme
  • 451. Sayı / 2020 Temmuz



Allah Teâlâ, verdiği nimetler, kullarının üzerinde görülsün istiyor. Yesinler, içsinler fakat israf etmesinler istiyor. Helal yoldan kazansınlar, helal yoldan harcasınlar. O nimetlerle azmasınlar, şımarmasınlar, kibirlenmesinler, birbirini ezmesinler, nankörlük etmesinler, adaletten ayrılmasınlar, haksızlık yapmasınlar; şükretsinler, muhtacın da hakkını versinler istiyor.

 

 

Kur’an’da önemli bir yer kaplayan kısaları, ders alalım, ibret alalım; güzelleşelim diye anlatıyor Rabbimiz bize. Kur’an, en güzel öğütçü. Her kıssa, hayatın önemli kavşaklarında yol gösteriyor insanlara. Uyan, doğru yolda olur; uymayan, kendi felaketini hazırlar.

Allah Teâlâ, verdiği nimetler, kullarının üzerinde görülsün istiyor. Yesinler, içsinler fakat israf etmesinler istiyor. Helal yoldan kazansınlar, helal yoldan harcasınlar. O nimetlerle azmasınlar, şımarmasınlar, kibirlenmesinler, birbirini ezmesinler, nankörlük etmesinler, adaletten ayrılmasınlar, haksızlık yapmasınlar; şükretsinler, muhtacın da hakkını versinler istiyor.

İbret olsun diye; Güney Yemen’de, Ahkaf bölgesinde, İrem şehrinde yaşayan Âd kavmine elçi olarak gönderilen Hûd Peygamber’in kıssasını anlatıyor Rabbimiz kullarına. Burası, denize bakan bir vadiydi. Etrafında kum tepeleri vardı. Ahkaf; kum tepeleri demektir. Âd kavmi, inşaatçılık yapıyor, sürü besliyor, tarımla ve ticaretle uğraşıyordu. Yetenekli, güçlü, kuvvetli ve sanatkârlardı. Maddi refahla şımarmış müstekbirler, mustasaflara karşı zalim ve zorbaca davranıyor, haksızlık yapıyorlardı.

“Sizi uyarmak için içinizden bir adam vasıtasıyla Rabbinizden size bir zikir (kitap) gelmesine şaştınız mı? Düşünün ki O, sizi, Nuh kavminden sonra onların yerine getirdi ve yaratılışta sizi onlardan üstün kıldı. O halde Allah'ın nimetlerini anın ki kurtuluşa eresiniz.” (A’raf, 7/69)

İrem, öyle güzel bir şehirdi ki; bir benzeri yaratılmamıştı.( Bkz. Fecr, 89/8) İrem’in dağları, tepeleri zümrüt gibi ormanlarla kaplanmıştı. Ovalarında, sürüler yayılıyordu. Ceylanlar, oradan oraya kaçışıyor, otluyor, ırmakların, derelerin kenarlarına dizilip su içiyorlardı. Pınarlarından bol, soğuk sular fışkırıyordu. Ağaçların dallarında serçelerin uçuştuğu, altlarında arkların aktığı, her türlü meyve ve sebzelerin yetiştiği, yerleri desenli bir halı gibi çimenlerin, çiçeklerin örttüğü, her tarafın gül koktuğu, bülbüllerin, kanaryaların ötüştüğü, cennet misali güzel bağlar, bahçeler yetiştirmişlerdi. İrem bağları diye meşhur oldu, dillere destan oldu. Edebiyatta da bir yerin çok güzel olduğunu anlatmak için “İrem Bağları” tabiri çok kullanılır.

Âd halkı, güzel İrem şehrinde cennet misali bahçelerin ortasında sütun gibi yükselen çok katlı, lüks (gökdelen) binalar, köşkler, saraylar inşa etme yarışına girmişlerdi. Bu lüks köşklerde çok lüks eşyalar kullanıyorlardı. Pahalı bineklere biniyorlardı. Zengin sofralar döşüyorlardı. İsraflarının sınırı yoktu.

Oğullar, kızlar, torunlar… Bu konforlu, rahat yaşam içinde zenginliklerine şımarmış, gurura ve kibre kapılmış, azmış, Allah’ı, ölümü, hesabı unutmuşlardı. Müstekbir ve mütreflerdi. Dertsiz, tasasız, kaygısız ve sorumsuzca davranıyorlardı. Allah’a ve hesap gününe inanmadıkları için hak hukuk da tanımıyorlardı. Birbirlerini aldatmada, yalan söylemede ve dolandırmada bir sakınca görmüyorlardı. Cahil, acımasız, vicdansız, zorba ve merhametsizlerdi. (Bkz. Şuara, 26/130) Fakirin hakkını vermek şurada kalsın; elindekine de göz dikiyorlardı. Zalimlerdi. Hep kendilerini düşünüyorlardı. Dünya hayatını merkeze almışlardı. Sekülerleşmişlerdi.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

451. Sayı Temmuz 2020