Cemaatlerin toplumsal hayatta her zaman insanları cezp edecek bir yönleri olagelmiş, haram ve günah tehditlerine karşı durabilmiş, İslami hayatın devamını sağlamada güvenli bir sığınak olmuş ve insanlar kendilerini bir cemaat içinde daha güvende hissetmişlerdir.
Bizler dinin sahibi değil, hizmetkârıyız. Din, Allah’ın dinidir. Cennet ve cehennem de Allah’ındır. Kimseyi cehenneme koyamayız, kimseyi cennetten kovamayız. Tasavvufun temel amacı; nefis terbiyesiyle güzel ahlâka ulaşmaktır. Çünkü İslam yüksek ahlak dinidir, ahlaki zafiyeti olanlar bu dine hizmet edemezler. Vazifemiz bildiklerimizi paylaşmak, kendi cemaatimize mensup olanlarla olmayanlar arasında ayırım yapmamaktır.
Ülkemizde ve halkı Müslüman ülkelerde İslami teşkilatlar, toplumsal hayatın doğal akışı içerisinde şekillenen, insanların kendi istekleriyle katıldıkları, manevi ihtiyaçların karşılanmasını kolaylaştıran, yüz yüze iletişimin, sözlü kültürün etkin olduğu oluşumlardır.
İslâm, yalnız Allah’la insan arasında bir ilişkiyi değil, sosyal, ekonomik, siyasî hayatı da düzenleyen bir dindir. Müslümanlık sadece inanç değil, hayat tarzıdır. İslam’ın kendine ait bir dünya görüşü ve sosyopolitik düzeni vardır. İslami hareketler ve oluşumlar ilhamını Hz. Peygamberden alarak, İslâmî ihya/yaşatma geleneği olarak sürdürürler.
Cemaatlerin toplumsal hayatta her zaman insanları cezp edecek bir yönleri olagelmiş, haram ve günah tehditlerine karşı durabilmiş, İslami hayatın devamını sağlamada güvenli bir sığınak olmuş ve insanlar kendilerini bir cemaat içinde daha güvende hissetmişlerdir.
Bazı insanların cemaatlerin kontrol mekanizmasıyla günahlardan uzaklaştıkları, haftanın belirli günlerinde katıldıkları ders ve sohbet ortamlarıyla adeta bataryalarını şarj ettikleri, günahlara karşı direnç gösterecek enerjiyi yüklenebildikleri gözlemlenmiştir.
Bir cemaate mensup olmak genel anlamda ilgi görmek, güven içinde olmak anlamına gelmektedir. Ailesinden ve akrabalarından yeterli ilgi göremeyen, sağlıklı bir aidiyet duygusu geliştiremeyenlerin bu eksikliklerini cemaat içinde giderdikleri de bir başka gerçektir.
Önce şu tespiti yapalım, tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla Türkiye’deki cemaatlerin yolculuğu hiçbir zaman sağlıklı bir zemine oturmadı. Merdiven altı diyebileceğimiz bazı teşkilatlar türedi, cemaat hareketleri örgüte dönüştü. FETÖ ve Oktar gibi kült yapılar tarikat ve cemaat kavramlarını bugüne kadar olmadığı kadar kirlettiler, berbat hale getirdiler.
İslami teşkilatlanmaların gereği ve öneminden bahsettikten sonra bu kulvarda yapılan yanlışları ve önerilerimizi gündeme getirmeye çalışalım. Burada amacın “bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek” olduğunu belirtelim. Çünkü siyaset ve tasavvuf şeytanı en bol mesleklerdir.
1-Cemaatlerde hâkim kültür, itaat kültürüdür. Büyükler her ne söyler ve yaparlarsa, ilk bakışta size ters gelse bile mutlaka bir hikmeti vardır; “hikmetinden sual olunmaz” anlayışı gelişmiş durumdadır. Bir cemaat mensubu, cemaat ortamına ne kadar iyi uyum sağlarsa, o kadar muteberdir. Ancak olaya Kur’an ve sahih sünnet açısından bakıldığında bunun çok doğru bir yaklaşım olmadığı, imanın ve sorumluluğun gereği hikmetin de sual edilebileceği görülür. Hiç kimse bir başkasının günahını çekmez ve Cennete ancak hak edenler girecekler. Kur’an ve sahih sünnet dışındaki her türlü bilgi ve hikmet sorgulanabilir, sonuna kadar tenkit edilebilir.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız