Tunus'taki patlamayla başlayan sürecin "Arap Baharı" olarak isimlendirilmesinde, geçmişte komünist dikta rejimine karşı başlatılan bir halk hareketinin Prag Baharı diye anılmasının ve o şekilde zihinlere yerleşmesinin etkisi vardı. Bazıları ise Filistin'deki halk hareketine verilen ismin örnek alınarak Arap İntifadası diye adlandırılmasının daha isabetli olacağını dile getirdiler. Yer yer Arap devrimleri şeklinde isimlendirildi. Ancak zaman içinde "Arap Baharı" olarak zihinlere yerleşti.
İslam âlemindeki fikir adamlarının zaaflarından biri kendi dünyalarında vuku bulan hadiseler hakkındaki soruların cevaplarını hep başka dünyalarda aramalarıdır. Oysa başkaları bu tarafa çoğu zaman dürbünle bakıyor. Gelip yerinde inceleseler bile her zaman gördüklerini yansıtmıyorlar. Bazen ve özellikle hassas dönemlerde çarpıtarak yansıtıyorlar. Böyle yapmaktaki amaçları vakıayı yansıtmak değil zihinlere şekil vermektir.
İslam dünyasında son 10 yılın en önemli gündem maddesi "Arap Baharı" olarak isimlendirilen süreçle bağlantılı gelişmeler oldu.
Bu süreci başlatan olay Tunus'ta, üniversite mezunu olmasına rağmen iş bulamaması sebebiyle tekerlekli tezgâhla sebze satışı yaparak aile geçimine katkıda bulunmaya çalışan Muhammed Buazizi adlı bir gencin tezgâhının zorla alınması, ikamet ettiği Sidi Buzid valiliğine gittiğinde sorunuyla ilgilenilmeyince de kendini 17 Aralık 2010 tarihinde valilik önünde yakması oldu.
Bu, görünüşte Tunus'ta yaşanan bir olaydan kaynaklanan patlama gibi görünse de gerçekte uzun süren toplumsal birikimin taşmasından ve birbirini izleyen hadiselerin toplamından çıkan sonuçtur. Kibrit küçük bir maddedir. Biri kibriti çaktığı zaman büyük bir yangın çıkarsa o yangının kibritin alevinden kaynaklandığını düşünürüz. Fakat o alevden büyük bir yangın çıkması için önceden orada yanacak maddelerin birikmiş olması gerekir. Toplumsal olaylar da böyledir.
Tunus'taki gencin kibriti çakmasından önce Arap dünyasında hâkimiyeti sürdüren dikta rejimlerinin uygulamalarından dolayı toplumlarda bir tepki birikimi oluşmuştu. Sorun sanıldığı gibi sadece bir ekmek sorunu değildi. Muhammed Buazizi adlı genci kendini yakmaya sürükleyen hadisenin tüm geçim kaynaklarının kurutulması, ailesine yiyecek temin etmesini sağlayacağı bütün kanalların kesilmesi olması genel anlamda da sorunun bir ekmek sorunu olduğu kanaatinin oluşmasına yol açmıştır. Fakat sonrasında yaşanan hadiseler sadece bundan ibaret olmadığını, genel anlamda halkın karşı karşıya olduğu zulüm ve haksızlıklardan kaynaklanan köklü sorunlar yaşandığını ortaya çıkarmıştır.
Tunus'taki patlamayla başlayan sürecin "Arap Baharı" olarak isimlendirilmesinde, geçmişte komünist dikta rejimine karşı başlatılan bir halk hareketinin Prag Baharı diye anılmasının ve o şekilde zihinlere yerleşmesinin etkisi vardı. Bazıları ise Filistin'deki halk hareketine verilen ismin örnek alınarak Arap İntifadası diye adlandırılmasının daha isabetli olacağını dile getirdiler. Yer yer Arap devrimleri şeklinde isimlendirildi. Ancak zaman içinde "Arap Baharı" olarak zihinlere yerleşti.
Arap dünyasında dikta rejimlerine karşı halk ayaklanmalarının başlamasından kısa bir süre sonra masa başında komplo teorileri üretmeye hevesli olanlar, yine perde arkasında ABD ve İsrail'e rol biçen tezlerini piyasaya sürebilmek için harekete geçtiler. Bu tezlerin sahipleri, ABD ve İsrail tarafından yönlendirilmekle ve kullanılmakla mahkûm ettikleri toplumların yapıları, onları başlarındaki zulüm rejimlerine başkaldırmaya yönelten reel etkenler üzerinde durmak için biraz olsun çaba sarf etme zahmetinde bulunmadılar. Piyasaya sürdükleri tezler ise ABD ve İsrail'in bilgi ve onayı olmadan yeryüzünde taş yerinden oynamaz anlayışına dayanan tabulaştırmanın fikir ürünlerinden ibaretti. Oysa gerçekte yaşananlar çağdaş emperyalizmin ve bu çerçevede ABD ve İsrail'in gelişmelere hâkim olamadığını ispatlayan vakıalara yenilerini ekliyordu. Çünkü olaylar ve doğan sonuçlar ABD ve İsrail'in hesaplarına ters, çıkarlarını ciddi şekilde tehdit eder nitelikteydi.
Bu olayların Batı'nın yönlendirmesiyle olduğu yahut ABD'nin bölgeyi yeniden dizayn ettiği yönündeki yorumlar gerçekleri yansıtmayan komplo teorileridir. Tunus'taki patlamanın herhangi bir ön hazırlığa dayalı olmayan emrivaki olduğu biliniyor. Dolayısıyla ABD'nin bu ülkedeki ayaklanmayı önceden planlamış olması ihtimalinin yüzde sıfır olduğunu söyleyebiliriz. Tunus ayaklanmasının zaferle sonuçlanması da dikta rejimlerinin zulüm uygulamalarından artık bıkmış halkları cesaretlendirdi ve harekete geçirdi.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız