Muhataba davranışta, usul ve üslûp kapsamında göz önünde bulundurulması gerekli bir husus daha var ki, o da muhatabın hatasını yüzüne vurmamak, arkadaşları, kavmi ve insanlar arasında onu küçük düşürmemektir. Bunun için ya o, bir kenara çekilerek uygun bir dille hatası izah edilecektir. Ya da insanlar arasında isim ve şahıs belirtmeden, sadece yapılan işin yanlış olduğu belirtilecektir.
İnsan psikolojisi, kendisine yapılan güzel muamele, yumuşak davranış, güler yüz, güzel söz ve tatlı dilden hoşlanır. Bunları kendisine layık gören insana yaklaşır ve onunla anlaşır. Kaba ve haşin davranış, kırıcı ve yıkıcı sözler ise soğutur, kaçırır, nefret uyandırır. Bu konuda Yüce Mevlâ şöyle buyurur: “Eğer sen kaba, katı yürekli olsaydın şüphesiz etrafından dağılıp gitmişlerdi bile.” (Âl-i İmran, 3/159)
“İnsanlar çoğu kez, haklarını kazanmak için münakaşa ve mücadele yolunu tutarlar. Fakat bu, sonuca ulaşmak için, en uzun bir yoldur. Birisinin üzerine sıkılmış yumruklarla gidildiğinde karşı tarafın iki misli sıkılmış yumruklarla karşılık vereceği apaçıktır. Fakat aralarında görüş ayrılıkları ve yaşayış farklılıkları olan insanlar, anlayış içerisinde oturup meselelerini tatlılık, karşılıklı hoşgörü ve yumuşaklıkla halletme yolunu tuttukları zaman, mutlaka bir müddet sonra aynı noktaya geleceklerdir.” (Dale Carnegie, Söz Söylemek ve İş Başarmak Sanatı, Trc. Ö.Rıza Doğrul, s.162)
“Davetçi bu psikolojik unsurlara, yani usul ve uslub güzelliğine büyük ölçüde dikkat ederek çevresindeki insanlara/muhataplarına ona göre davranmak zorundadır. Yersiz olarak yapılan sert ve hoşgörüsüz bir çıkış, nefret ve düşmanlığı doğurur. İşte o zaman davetçinin bütün emekleri boşa gitmiş, davanın bizzat kendisine zarar gelmiştir. Böyle bir davranış karşısında, gayet iyi bir şey yerine, artık fena bir tesir bırakır. Hakkı kabul yeteneğinde olanlar, hakikati duyan ve kavrayanlar bile hata bulmaya çalışır, muhalefet etmeye kalkışır.” (Seyyid Süleyman Nedvi, Büyük İslam Tarihi Peygamberimizin Tebliğat veTalimatı, Çev.Ali Genceli, II/412)
Bu sebeple Yüce Allah, Müslümanlara ve davetçilere, usul ve üslûp olarak yumuşak davranışı, tatlı sözü, hoşgörüyü ve güzel muameleyi emrederek şöyle buyurur:“İyilikle kötülük bir değildir. Sen kötülüğü, en güzel olan iyi hareketle önle. O vakit bakarsın ki, seninle arasında bir düşmanlık bulunan, yakın bir dost gibi olmuştur.” (Fussılet, 41/34)
O halde hem iyi davranmak, hem de güzel ve tatlı söz söylemek, davetçilerin vazifesi olmalıdır.
“Mü’min kullarıma söyle, daima güzel söz söylesinler” (İsra,17/53) ayeti de konumuzu pekiştirmektedir.
Şu halde davetçi, yumuşak davranışlı, ağır başlı, güler yüzlü, tatlı dilli olacaktır. Davetçilere örnek teşkil eden peygamberler, hep bu vasıflarla sıfatlanmışlardır. Yüce Mevla buyuruyor:
“İbrahim cidden yumuşak huylu, yüreği yanık, kendisini tamamen Allah’a vermiş bir zat idi.” (Hud,11/75)
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız