Rasûlullah’ın inÅŸa ettiÄŸi anlamda cemaat, insanlığımıza kalite katma kararlılığıdır. Ä°slamî hassasiyetin en üst düzeyde sürdürülmesidir. Cemaat, acizler sürüsü deÄŸildir. Åžahıslar, böyle bir cemaat potasında ÅŸahsiyet kazanır. KiÅŸi saygınlığını cemaatten alır. Åžahısları bilinçlendirme, bidat ve hurafeden âzâde olarak yetiÅŸtirmek, cemaatin uhdesindedir. Çünkü cemaat sivil bir okuldur.
Müslümanlar bir cemaate mensup olurlar fakat cemaatçi olamazlar, olmamalıdırlar. Cemaat; Ä°slam’ı hayata hâkim kılmada bir araçtır, amaç deÄŸil. Biz, insanları bu araçla Ä°slam’a çağırırız. Asıl amaç, bir cemaat oluÅŸturarak Ä°slam’ı, bu cemaat içinde yaÅŸamaktır. Ä°slam’ı yaÅŸamada cemaat; bir zarf, bir fanus, bir kale gibidir.
BulunduÄŸu coÄŸrafyada Ä°slam’ı yeniden ihya ve inÅŸa etmek için organize olan cemaatler, öncelikle bu yitik kavramımızı ayaÄŸa kaldırıp saltanat kültüründen arınarak ÅŸûrayı kuÅŸanmalıdırlar. Tüzüklerinde “Yönetimimiz ÅŸûra esasına dayanır” ifadesini fantezi olarak bulundurmayıp icra etmelidirler. Sözde deÄŸil, özde bunu sahiplenmelidirler.
Cemaat; belli bir duygu, düÅŸünce ve inancın etrafında ÅŸuurluca toplanmış insanların meydana getirdiÄŸi bütündür. Bugün Müslümanlar, yaÅŸadıkları gayri Ä°slamî rejimlere ya teslim olacaklar, ya da kendilerini onlara karşı koruyacak olan bir yapılanma oluÅŸturacaklardır. Bu “korunma alanı”nıoluÅŸturmadıkları sürece cahiliye ortamında asimle olup gideceklerdir.
Dolayısıyla müslümanın, ferdî sorumlulukları olduÄŸu gibi toplumsal ve siyasî sorumlulukları da vardır. Müslüman, ya bir cemaat ferdidir ya da Ä°slâm devletinin vatandaşı. Tek başına olamaz. Rasûlullah’ın hayatı buna ÅŸahittir. Çünkü O (sav); “Seni yaratan Rabbinin adıyla oku”(Alak, 96/1) emrine muhatap olduktan sonra, Hıra’dan Mekke’ye kadar “bir” kiÅŸidir. Sonra Hz. Hatice ile iki kiÅŸi olmuÅŸtur. Arkasından Hz. Ebu Bekir, azatlısı Zeyd bin Harise ve Hz. Ali’nin de Müslüman olmasıyla, çekirdek bir cemaat oluÅŸturmuÅŸtur. Üç yıl gizli olarak sürdürülen bu çekirdek çalışma, “Ey örtünüp bürünen, kalk ve uyar”(Müddessir, 74/1-2) emrini aldıktan sonra topluma açılmıştır. KemikleÅŸmiÅŸ ÅŸirk dinine inanan Mekke aristokratları ve onların taraftarlarından ÅŸiddetli tepki görmüÅŸtür. Bu ÅŸiddet ortamında ÅŸartlara teslim olmayan Rasulullah (sav), Erkam (ra)’ın evini insan yetiÅŸtiren bir atölyeye dönüÅŸtürmüÅŸtür. Ä°lerde Ä°slam devletinin umurunu üzerine alacak olan insanlar, bu “insan atölyesi”nde inÅŸa edilmiÅŸtir. Her türlü erdemin ayaklar altına alındığı Mekke bedevîlerinden, medenî bir toplum çıkarabilmek için 13 yıl “ihya ve inÅŸa” faaliyeti sürdürmüÅŸtür. Ceberut ve totaliter Mekke ÅŸirk devletinin her türlü baskı ve yıldırmasına karşı, hicret izni çıkana kadar direnmiÅŸ ve baÅŸarılı bir cemaat liderliÄŸi yapmıştır.
Rasûlullah’ın inÅŸa ettiÄŸi anlamdacemaat, insanlığımıza kalite katma kararlılığıdır. Ä°slamî hassasiyetin en üst düzeyde sürdürülmesidir. Cemaat, acizler sürüsü deÄŸildir. Åžahıslar, böyle bir cemaat potasında ÅŸahsiyet kazanır. KiÅŸi saygınlığını cemaatten alır. Åžahısları bilinçlendirme, bidat ve hurafeden âzâde olarak yetiÅŸtirmek, cemaatin uhdesindedir. Çünkü cemaat sivil bir okuldur. DoÄŸrularda mutabakat, yanlışlara muhalefet, temel prensiptir. KiÅŸisel sorumlulukları aÅŸan ortak yükümlülüklerin yerine getirilmesi, bu anlamda bir cemaat olmakla mümkündür. KiÅŸi cemaat potasında olgunlaÅŸtıkça toplumsal duyarlılığı geliÅŸir.
Rasûlullah’ın inÅŸa ettiÄŸi anlamdaki cemaat, kiÅŸisel kabiliyetleri, kazanımları sosyalleÅŸtirmek için vardır. Böylece kiÅŸi, hem kendi kalmak, hem de cemaat atmosferinde zenginleÅŸmek, derinleÅŸmek ve arınmak fırsatını yakalamış oluyor.Böyle bir cemaat ortamında kiÅŸinin kimliÄŸi, benliÄŸi eritilmiyor, ortak bir ideal etrafında güçlendiriliyor ve güzelleÅŸtiriliyor. Ortak bir disiplin ile kiÅŸilik tamamlanıyor.
Merhum Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır; eserinde, “Hepiniz, topluca/cemaat olarak Allah’ın ipine sarılın” (Âl-i Ä°mran, 3/103) ayetinin tefsirini yaparken ÅŸunları söyler: “Ben, kendi başıma, yalnızca dinimi imanımı koruyabilirim, demek tehlikelidir. Kendi başına kalmak isteyen fertlerin, iman ve Ä°slam üzere ahirete gidebilmesi ÅŸüphelidir. Fert, zorlama ve baskı altında her ÅŸeyini kaybedebilir. Toplum asit gibidir. Ferdi, kimliÄŸinden sıyırıp kendine benzetir. Bundan kurtulmanın yolu, cemaat içinde kalmaktır.”(Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, II/405)
Müslümanlar bir cemaate mensup olurlar fakat cemaatçi olamazlar, olmamalıdırlar. Cemaat; Ä°slam’ı hayata hâkim kılmada bir araçtır, amaç deÄŸil. Biz, insanları bu araçla Ä°slam’a çağırırız. Asıl amaç, bir cemaat oluÅŸturarak Ä°slam’ı, bu cemaat içinde yaÅŸamaktır. Ä°slam’ı yaÅŸamada cemaat; bir zarf, bir fanus, bir kale gibidir.
Bid’at ise, daha önce mevcut olmayan, sonradan ortaya çıkan amel ve inançlardır. Bir baÅŸka ifadeyle, öncekilere benzemeyen, evvel yok iken yeni ortaya çıkan veya çıkarılan ÅŸey demektir.
Kur’an ve Sahih Sünnetin tatbik sahasına koyduÄŸu bir emir ve uygulamanın terk edilerek yerine baÅŸkasının ikame edilmesidir. En hafif ifadesiyle, bir sünneti ortadan kaldıran inanç, tutum ve davranıştır bidat…
Ä°slam’ın öngördüÄŸü yönetim, “Ä°ÅŸlerini istiÅŸare ile yürütürler”(Åžura, 42/38) ayeti ve Rasûlullah’ın uygulamaları gereÄŸi “Åžûra” esasına dayanır. Dolayısıyla Ä°slamî yönetim biçimi, kesinlikle buyurgan ve totaliter deÄŸildir. Emretme makamında olanlar, “nasıl olsa ben emretme makamındayım, bana itaat edilmesi gerekir, emrediyorsam yapmak durumundasınız” diyerek otoriter bir tutum sergileyemez. Emretme makamında bulunan kiÅŸi, kamu hukukunun bir tecellisi olarak, kiÅŸilerin seçimi ve hür irade beyanı ile o makama geçmiÅŸtir. O makam, kamu adına vekâleten iÅŸ görme makamıdır. Yapılan iÅŸler ve verilen emirler de Ä°slam’a ve kamu menfaatine uygun olmalıdır.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız