Ehl-i sünnet; dini tebliÄŸ, beyan ve temsil etmekle yükümlü kılınan Hz. Peygamberin temel inanç konularında ortaya koyduÄŸu anlayışı benimseyen ve kabul edenler demektir. Tarih içinde ehl-i sünnet terkibine “cemaat” kavramı da eklenmiÅŸtir. Burada “cemaat” kavramı, her devirdeki Müslümanların büyük çoÄŸunluÄŸu (sevâd-ı a’zam), müçtehid âlimler ve vahyin ilk muhatapları olup inanç, ibadet, ahlak ve hukuk cepheleriyle Ä°slam’ı bir bütün olarak sonraki nesillere taşıyan ashab-ı kiram cemaati anlamına gelir. Kısaca cemaat, sahabenin dini anlayışlarını benimseyen her devirdeki Müslümanların büyük topluluÄŸuna verilen bir isimlendirmedir.
Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat bir mezhebin deÄŸil, bir zihniyetin genel adıdır. Ehl-i sünnet olmanın olmazsa olmaz ilkelerinin neler olduÄŸunu biz akâid risalelerinden öÄŸreniyoruz. Bunlar arasında Hasan-ı Basrî’nin Kader risalesi, Ä°mam-ı Azam Ebu Hanife Hz.lerinin el-Fıkhu’l-Ekber’i, Ömer en-Nesefî’nin Metnü’l-Akâidi gelir.
Ehl-i sünnet ve’l-cemaat zihniyetinin iki itikadi kolundan birisi; usûl-i itikatta Ebû Mansûr el-Mâtürîdi’ye ittiba edenlerin Mâtürîdiyye mezhebi, diÄŸeri ise,usûl-i itikatta Ebu’l-Hasan el-EÅŸ’ari’ye ittiba edenlerin EÅŸ’ariyye mezhebidir.Bunlar her ne kadar iki ayrı mezhepseler de usulde bir olup teferruatta ortaya çıkan ihtilafları, bir diÄŸerini tadlîle götürmediÄŸinden ikisi bir fırka sayılmıştır.
Ehl-i sünnet ve’l-cemaat ne demektir? Ehl-i sünnet olmanın ilkeleri nelerdir? Ehl-i sünnet bir mezhep midir, zihniyet midir? Ehl-i sünnete baÄŸlı itikadi ve ameli mezhepler hangileridir? Bu konularda bilgi verirseniz sevinirim.
Arapçada ehl sözcüÄŸü bir aileye, bir yere, bir düÅŸünceye, bir inanç ve görüÅŸe ait olan insan topluluÄŸunu ifade eder. Ehl-i sünnet terkibindeki “sünnet” kelimesi sözlük anlamı itibariyle; yol, gidiÅŸ, tarz, üslup, adet ve davranış gibi manalara gelir. ÖrneÄŸin Kur’an-ı Kerim’de geçen “sünnetü’l-evvelîn” /öncekilerin sünneti (bkz. Enfa, l8/38; Hicr, 15/13; Kehf, 18/55) tabiri, geçmiÅŸ kavimlerin tuttukları yol demektir. Yine Kur’an’da Yüce Allah’a nispet edilen “sünnetullâh” (bkz. Fâtır, 3543; Ahzap, 33/38; Äžâfir, 40/85) ifadesi; Allah’ın kanunu, emir ve yasakları, deÄŸiÅŸmez yasaları anlamlarına gelir. Buna göre ehl-i sünnet; dini tebliÄŸ, beyan ve temsil etmekle yükümlü kılınan Hz. Peygamberin temel inanç konularında ortaya koyduÄŸu anlayışı benimseyen ve kabul edenler demektir. Tarih içinde ehl-i sünnet terkibine “cemaat” kavramı da eklenmiÅŸtir. Burada “cemaat” kavramı, her devirdeki Müslümanların büyük çoÄŸunluÄŸu (sevâd-ı a’zam), müçtehid âlimler ve vahyin ilk muhatapları olup inanç, ibadet, ahlak ve hukuk cepheleriyle Ä°slam’ı bir bütün olarak sonraki nesillere taşıyan ashab-ı kiram cemaati anlamına gelir. Kısaca cemaat, sahabenin dini anlayışlarını benimseyen her devirdeki Müslümanların büyük topluluÄŸuna verilen bir isimlendirmedir. O halde Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat deyiminden, itikadi konularda Hz. Peygamberin ve ashâb-ı kirâm’ın takip ettikleri yolu izleyenleri anlamak gerekir. Buna “fırka-i nâciye/kurtulan fırka” denir. Nitekim bir rivayette Hz. Peygamber (sav) “fırka-i nâciye”yi; “benim ve ashabımın üzerinde bulunduÄŸu yol”(Bkz. Tirmizî, Ebu Ä°sa, Sünen, Kahire, 1356 Ä°man 18; Ä°bnMace, Sünen,Fiten 17 )olarak tanımlamıştır.
Fırka-i nâciyenin zıddı fırak-ı dâlledir.Fırak-ı dâlleye mensup olanlar mutlak anlamda cehennemde kalmak manasına deÄŸil, -kalanlar olabilir- cehenneme girmeye müstahak olacakları ÅŸeklinde de yorumlanabilir. Yoksa bilfiil doÄŸrudan cehenneme girecekleri manasına deÄŸildir. Ä°ÅŸte ehl-i sünnetin mutedil bakış açısı budur. Ehl-i sünnet inancında ehl-i kıble tekfir edilmez.(Ä°bnü’l-Hümâm, Kemalüddin, Kemalüddin el-Müsâyere, Ä°stanbul, 1979, s. 322-23) Çünkü “tekfir mekanizmasını’”çalıştırmak bir baÅŸka ifade ile birisini küfürle itham etmek, o kimseyi dışlamak ve Ä°slam dairesinin dışına çıkarmak anlamına gelir. Böyle bir tavır, Ä°slam’ın gönüllerde taht kurmasına engel olabileceÄŸi gibi, Ä°slam toplumunda mezhep çatışmalarına yol açmakla kalmayacak; Müslümanların güçlerini kaybetmelerinin yolunu açmak suretiyle, öteki’nin gözünde Müslümanların itibar kaybetmelerine ve tarih dışı kalmalarına da sebebiyet verecektir.
Ä°slam düÅŸünce tarihinde Ehl-i sünnet kendi içinde iki gruba ayrılmıştır. Bunlardan birincisine Ehl-i sünnet-i hâssa, diÄŸerine de Ehl-i sünnet-i âmme denilir. Ehl-i sünnet-i hâssa sahabelerin sıfatı olup, onlar, teÅŸbih ifade eden nasları aklî te’vile tabi tutmazlar. Ehl-i Sünnet-i âmme ise Mâtürîdîler ve EÅŸ’arî’lerin sıfatı olup, itikadi konularda hem akla ve hem de nakle gerektiÄŸi kadar yer verirler. TeÅŸbih ifade eden nasları te’vil ederler. Genel manada ehl-i sünnet ve’l-cemaat kavramı, sadece selefilik gibi bir fırkanın adı deÄŸil, Mâtürîdîlik ve EÅŸ’ârilik gibi çeÅŸitliliÄŸi içinde barındıran kuÅŸatıcı bir üst zihniyetin genel adıdır.
Ehl-i sünnet ve’l-cemaat olmanın ilkelerine gelince:
Ünlü kelam ve mezhepler tarihçisi Abdülkâhir el-BaÄŸdâdî (v. 429/1037) ehl-i sünnet ve’l-cemaat’ı hadis ve rey sınıflarından sayar. Bu iki sınıfın fukahası baÅŸta olmak üzere; Kur’an ilimleriyle ilgilenen bilginleri, muhaddisleri, ÅŸeriata baÄŸlı sufileri, Müslüman mücahitleri ve ehl-i hadis’e mensup kelam âlimlerini bu çerçeve içinde deÄŸerlendirir. Ona göre; bütün bu âlimler zümresi; Allah’ın birliÄŸi ve sıfatları, adaleti, hikmeti, isimleri ve vasıfları, peygamberlik ve imamet konuları, mükâfat ve mücazat, dinin aslı ile ilgili diÄŸer meseleler hakkındaki görüÅŸler üzerinde ittifak etmiÅŸlerdir.(BaÄŸdâdî, Abdülkâhir, Mezhepler Arasındaki Farklar, (çev. E.RuhiFığlalı), Ankara, 1991, s. 21, 247-248) Dolayısıyla, Ehl-i sünnet düÅŸüncesi, tarih boyunca Müslümanlar arasında insan doÄŸasına en uygun olan mutedil/yaÅŸanabilir bir din anlayışını temsil ettiÄŸi için geniÅŸ halk kitlelerinde kabul görmüÅŸtür. Bu nedenle, itikatta sünnilik deyince, doÄŸru ve saÄŸlam inanca baÄŸlı mutedil Müslümanlar akla gelir.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız