Bid’at, Allah’ın dinini bozmak demektir. Tahrif etmektir. Kulun, acizliÄŸine bakmadan; kendi indi görüÅŸüyle dini ÅŸekillendirmeye kalkışması demektir. Allah’a, Allah’ın dinini öÄŸretme küstahlığıdır.
Bir yerde vahiy varsa, orada hak vardır... Hakikat, gerçek, doÄŸru, ilim ve irfan vardır. Vahiy yoksa orada bidat vardır, hurafe vardır, cehalet vardır, batıl vardır. Gece ile gündüz gibi… Onun için Rabbimiz:“De ki: Hak geldi, bâtıl yok olup gitti. Zaten bâtıl yıkılmaya mahkûmdur.” (Ä°sra, 17/81)buyuruyor.
Bid’at konusunda ulema ikiye ayrılıyor:
Bazıları sözlük anlamından hareket ederek bid’atin tarifini geniÅŸ tutuyorlar. Resulullah (sav)’den sonra ortaya çıkan ve bütün hayatı ilgilendiren her ÅŸeyi bidat kapsamında deÄŸerlendiriyorlar. Böyle olunca bid’ati,“hasene (iyi, güzel)” ve “seyyie (kötü, günah)” diye ikiye ayırmak mecburiyeti doÄŸuyor.
Peygamberimiz (sav)’in, iyi çığır açana ona uyanlar devam ettikçe sevap yazılacağını; kötü çığır açana da ona uyanlar devam ettikçe günah yazılacağını ifade buyurmasın delil getiriyorlar. (Bkz. “Müslim”, “Ä°lim”, 15, “Zekât”, 69; Nesai, “Zekat”, 64; Ä°bniMace, “Mukaddime”, 14)
Ayrıca Hz. Ömer’in, Ubey bin Ka’b’ın teravih namazını cemaatle, yirmi rekât kıldığını görünce; “Bu ne güzel bid’at!”(Buhari, “Terravih”, 1; Muvatta, “Ramazan”, 3) demesini delil alıyorlar. Bunlara göre bidat beÅŸe ayrılır: Vacip, mendup, mubah, mekruh, haram.
Ä°kinci gruptaki ulema, bid’ati; vahye (Kur’an’a ve sünnete) muhalif fiiller olarak deÄŸerlendiriyorlar. Ä°badet niyetiyle vahye eklenmek veya çıkarılmak istenen inanç, düÅŸünce ve davranışları bid’at sayıyorlar. (Bkz. Hayreddi Karaman, Ä°slam’ın Işığında Günün Meseleleri s. 574 – 582)
Bu nedenle bid’ati, “hasene” ve “seyyie” diye ikiye ayırmayıp hepsini kötü olarak görüyorlar. Onlar, “hasene” denilen ÅŸeylerin hepsinin Ä°slam’da örneÄŸi ve dayanağı olduÄŸunu; örneÄŸi olan ÅŸeyin de bidat olamayacağını belirtiyorlar. Bu âlimler, bid’ati, ÅŸirk, haram ve mekruh olarak sınıflara ayırıyorlar. Peygamberimiz (sav)’in ÅŸu hadislerini delil getiriyorlar:
"Emmâbâd! (Artık bundan sonra) Bilesiniz ki; sözlerin en hayırlısı Allah’ın kitabı (Kur’an)dır. En güzel yol da Muhammed'in yoludur. Ä°ÅŸlerin en ÅŸerlisi (kötüsü) de sonradan dine sokulan (bidat)lerdir. Her bid'at dalâlettir."(Müslim, “Cum'a”, 43, (867); Nesâî, “Ä°ydeyn”, 22, 3, 188, 189)
“Benim sünnetime ve benden sonra gelecek hidayet üzere olan RaÅŸit halifelerin uygulamalarına tabi olun. Bidatlerden uzak durun. Sonradan ortaya çıkan her ÅŸey bid'attir. Bütün bid'atler dalalettir. (Sapıklıktır.) Her sapıklık insanı ateÅŸe sürükler.”(Müslim, “Cuma”, 43; Tirmizî, “Ä°lim”, 16, (2678); Ebu Davud, “Sünne”, 5, 6, (4607); Nesai,”Ä°ydeyn”, 22; Ä°bniMace, “Mukaddime”, 7)
Mezheplerin hepsindeher iki bid’at çeÅŸidini de savunan müçtehitler olmuÅŸtur.
Biz ÅŸimdi bu tartışmayı bir yana bırakıp her iki grup ulemanın da hoÅŸ görmediÄŸi bidat üzerinde durmak istiyoruz. Önemli olan da bu zaten.
Kolay kolay kimseye beddua etmeyen Rahmet Peygamberi (sav): Bid’atçilere ve onları koruyanlara beddua ediyor:
“Allah'tan baÅŸkasının adına kesene Allah lânet etsin. Ebeveynine lânet edene Allah lânet etsin. Bid'atçıyı himaye edene (koruyup savunana) Allah lânet etsin. Tarlanın sınır taÅŸlarını deÄŸiÅŸtirene Allah lânet etsin."(Müslim, “Edâhî”, 43, (1978); Nesâî, “Dahâya” 34, (7, 232))
"Kim bir bid'atte bulunur veya bid'atçiyi himaye ederse, Allah, melekler ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. Allah onun ne farz, ne nafile hiçbir hayrını kabul etmesin.” (Buhari, “Fezailu'l-Medine”, 1, Cizye 10, 17, “Feraiz”, 21, “Ä°'tisam”, 5; Müslim, “Hacc”, 467, (1370); Ebu Davud, “Menasik”, 99, (2034, 2035), Tirmizi, “Velave'l-Hibe”, 3, (2128))
Peygamberimiz (sav), bid’at konusu üzerinde hassasiyetle durup ısrarla ümmetini uyarmaya çalışıyor: “Allah, bid’at sahibinin amelini, bid’atinden vaz geçinceye kadar kabul etmez."(Ä°bni Mace, “Mukaddime”, 7/50)
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız