Kur’an-ı Kerim, tevekkül edilecek otoritenin şöyle özelliklerde olması gerektiğinin altını çiziyor: Her şeyi İşiten ve Bilen Olacak, Göklerin ve Yer’in Sahibi Olacak, Ölümsüz ve Diri Olacak, Sonsuz Galip ve Engin Merhamet Sahibi Olacak, Vekil Olacak, Noksan Sıfatlardan Münezzeh Olacak, Koruyucu Olacak, Yaratıcı Olacak, Merhamet Edici ve Cezalandırıcı Olacak, Gözetleyici Olacak, Şahit Olacak, Rızık Verici Olacak, Hüküm Koyucu/Sahibi Olacak.
Mekke ve Medine dediğimiz coğrafya bir Tevhid, Teslimiyet ve Tevekkül coğrafyasıdır.
Özellikle Mekke’de iki, Medine’de iki yer vardır ki, şöyle gür bir seda ile “Tevekkül Müslüman! Tevekkül” diye haykırır. Mekke’deki iki yer Sa’y ve Sevr Dağı, Medine’deki iki yer Uhud ve Hendek savaşlarının yapıldığı yerdir.
“İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dâreyni iktiza eder.” (Sözler, 23. Söz)
Mü’min, Allah’a güvenendir, güvendiği için âleme güven verendir.
Halkımızın tevekkül anlayışını, ikisi menfi biri müspet olmak üzere 3 ana başlıkta toparlayabiliriz:
1. Yapması gerekenleri yapmadan işi Allah’a havale edenler
2. Yapması gerekenleri yapmasına rağmen işi Allah’a havale etmeyenler
3. Yapması gerekenleri yaptıktan sonra işi Allah’a havale edenler
“Allah’a dayandım! diye sen çıkma yataktan…
Ma’na-yı tevekkül bu mudur? Hey gidi nadan!
Ecdadını, zannetme, asırlarca uyurdu;
Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu?
Üç kıt’ada, yer yer, kanayan izleri şahid:
Dinlenmedi bir gün o büyük nesl-i mücahid.
Âlemde ”tevekkül” demek olsaydı “atalet”
Miras-ı diyanetle yaşar mıydı bu millet?
Çoktan kürenin meş’al-i tevhidi sönerdi;
Kur’an duramaz, Nezd-i İlahi’ye dönerdi.” (M. Akif Ersoy, Safahat, 469, 470)
“O ihtişâmı elinden niçin bıraktın da,
Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında?
“Kadermiş!” Öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru:
Belânı istedin, Allah da verdi… Doğrusu bu.
Talep nasılsa, tabîî, netîce öyle çıkar,
Meşiyyetin sana zulmetmek ihtimâli mi var?
“Çalış!” dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun,
Onun hesâbına birçok hurâfe uydurdun!
Sonunda bir de “tevekkül” sokuşturup araya,
Zavallı dîni çevirdin onunla maskaraya!” (M. Akif Ersoy, Safahat, 268)
Tevekkül, doğru zamanda ve doğru zeminde, işi doğru yere havale etmektir.
Tevekkül, bir işte acziyet gösteren birinin, o işi daha iyi yapacak birine havale etmesidir.
Kur’an-ı Kerim, tevekkül edilecek otoritenin şöyle özelliklerde olması gerektiğinin altını çiziyor:
Her şeyi İşiten ve Bilen Olacak, Göklerin ve Yer’in Sahibi Olacak, Ölümsüz ve Diri Olacak, Sonsuz Galip ve Engin Merhamet Sahibi Olacak, Vekil Olacak, Noksan Sıfatlardan Münezzeh Olacak, Koruyucu Olacak, Yaratıcı Olacak, Merhamet Edici ve Cezalandırıcı Olacak, Gözetleyici Olacak, Şahit Olacak, Rızık Verici Olacak, Hüküm Koyucu/Sahibi Olacak.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız