Bugün gerçekten tekrardan oturup İslâm ahlâkının kitaplarda kalmaması adına, Kur’an’ın söylediği o mümin ahlâkının hayatlarımıza intikali noktasında hepimizin ciddi bir muhasebeye ihtiyacı var. Muhammed-ül Emin’e ümmet olma iddiasında bulunan Müslümanlar olarak bizlerin bu eminlik vasfı ne kadar hayatımızda?
Mesela bir Endonezya, bir Malezya, Bir Tayland için; tarihte İslâm ordusu oraya hiç gitmemiş. Askerî bir seferle İslâm’ın mesajlarını onlara ulaştırmadık; ama oraya giden Müslüman tüccarlar pazarda, caddede, sokakta İslâm’a ait değerleri halleriyle yansıttıkları için insanların gönüllerini fethettiler ve bugün o bahsettiğimiz coğrafyada yüzde altmışı aşkın, hatta bazı yerlerde yüzde seksene varan bir Müslüman nüfusundan bahsediyoruz.
Güvenilirlik; günümüzde en çok aranan vasıf. Efendimiz’in (sav) bir sürü sıfatı, kendine has hususiyetleri var; ama el-Emin vasfı onun hayatında daha nübüvvet gelmeden önce çok öne çıkmıştır. Peygamber Efendimiz (sav) 20 yaşından itibaren toplum içerisinde biraz daha aktif. Söz verdiği zaman sözünü tutan, vaatlerini yerine getiren, ticaretinde eminliğine gölge düşürmeyecek adımlar atan bir şahsiyet var ve cahilliye döneminde bile bu özelliği gerek ticaret gerek diğer akrabalık ilişkilerinde insanlar tarafından fark ediliyor. 35 yaşına geldiğinde, Kâbe’nin inşaatı yapıldığı zamanlarda Hacer-ül Esved’in yerine konma meselesi gündeme gelince, tüm kabile reisleri o şerefin kendilerine ait olmasını istiyorlar ve bunun üzerine bir tartışma çıkıyor.
Halit Bin Velid’in babası Velid İbni Muğire bir teklifte bulunuyor: “Biz hayırlı bir iş yaptık, bu hayırlı işi şerle bitirmeyelim. Bekleyelim, dışarıdan ilk gelen insanı hakem tayin edelim ve o hakemin vereceği hükme rıza gösterelim.” Bütün Mekke aileleri “tamam” diyorlar ve bekliyorlar. Efendimiz (sav)o zamanlar Mekke dışında ve ilk gelen O oluyor. Tabi O’nu uzaktan görür görmez bütün Mekke’nin ortak bir sloganı oluyor: “O bir emindir ve biz o eminin verdiği hükme de rıza gösteririz” diyorlar. Hadise Peygamberimiz’e (sav)aktarıldığı zaman bir kumaş parçası istiyor. Hacer-ül Esved’i o kumaş parçasının ortasına koyuyor. Her ailenin liderlerinden birerlerini çağırıyor. Ve her birisinin kumaş parçasının bir tarafını tutarak o şerefe ortak bir biçimde dâhil olmasını sağlıyor. Böylece ortaya çıkması muhtemel olan bir sıkıntı, Efendimiz’in (sav)fetanetiyle çözülmüş oluyor. Muhammed-ül Emîn,
Muhammed-ün Rasülullah oluyor…
Böyle bir süreç yaşıyor Efendimiz (sav)ve 40 yaşında peygamberlik ona verildiği zaman Muhammed-ül Emîn, Muhammed-ün Rasülullah oluyor. Tabiî vahyin O’na yüklediği bazı sorumluluklar var. Risalet görevinden dolayı bazı şeyler söylüyor, bunlar ortaya çıktığı zaman en başta kavmi olan Kureyş, bundan rahatsız oluyor ve İslâm’ın sesini kısmak için bazı plânlar devreye giriyor.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız