Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Kimlik İnşası

Ramazan Kayan

Gençlik Reçetesi

  • 07 Ağustos 2020
  • 1236 Görüntülenme
  • 452. Sayı / 2020 Ağustos



Ruhsuz, hedefsiz, kimliksiz, iradesiz, iddiasız bir gençliğe başka ne söylenebilirdi ki? Seküler sularda seyreden, popüler rüzgârlarla savrulan, liberal limanlara demir atan gençliğe ne sunmak gerekir? Tek derdi test kitapçığı, başarı grafiği, kariyer, konfor ve diploma olan bu nesle çağrımız ne olacak? Şımaran, şaşıran, şiddete, şehvete, şüpheye, şerre yönelen bu gençliğin ruh köküne yönelmesi gerekiyor…

 

Fıtrata yönelik ilk eylem, ebeveynden gelir… Doğan çocuk her türlü yönlendirmeye açıktır… Çocuğun desteğe ihtiyacı vardır… İslami terbiyenin ilk aşaması ailede gerçekleşir… Hz. Peygamberin “Dindar” eş seçin uyarısının ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor… Fıtratı işlemenin ilk adresi ailedir… Islah da ifsat ta orada başlar…

 

 

Ömrü boyunca gençlik çalışmalarını önemsemiş, öncelemiş ve içinde bulunmuş bir kardeşiniz olarak gençlikle ilgili küçük bir alıntıyı sizinle paylaşmak istiyorum. Bugüne kadar birçok gençlik organizasyonunda, pratiğinde, projesinde hasbelkader bulunmuş biri olarak gençlik gerçeğine uzak olmadığımı düşünüyorum. Gençlik çalışması olmayanın geleceğinin de olmayacağı kanaatindeyim. Bundan dolayı gençlikle ilgili her türlü tespit, tez, teklif, tanım, tenkit ilgimi çekmiştir…

Bugünkü alıntımı da bu kaygı ile yaptım. Alıntının kime ait olduğunu en son söylemek istiyorum. Aşağıdaki satırları dikkatinize sunuyorum:

“– Gençlere, üniversite okuyanlara neler söylemek istersiniz?

– Bundan 20-25 sene evvel Kuveyt Üniversitesinde bir konferans vermiştim. O zaman kitabımın 6. cildi çıkmıştı. Bir genç kalktı bana dedi ki:

– Siz bu zor kitabı yazıyorsunuz, bize neler tavsiye ediyorsunuz? Ben de ona Arapça dedim ki:

– Birincisi, gerçek bir zühd… Yani dünyanın nimetlerinden feragat edebilmek… Ben belki daha rahat yaşayabilirdim, ama otuz yıldan beri evden çıkarken çantama sadece küçük bir ekmek parçası koyarak gidiyorum enstitüme. Enstitüye geldiğimde dolabımdan ufak bir peynir parçası veya yağsız reçel çıkarır onunla öğlen yemeğini hallederim… Yani 10 dakikayı geçmiyor, benim öğle yemeğim.

İkincisi, ‘’Sabr-u cemil’’, tatlı sabır…

Üçüncüsü, ‘’Takva, Allah korkusu’’. Allah’ın bütün hareketlerimizi kontrol altında tuttuğunu bilme şuurunu tavsiye ederim…

Ben bu kitapları yazarken bazen yorulduğum oluyor masa başında. Ara sıra biraz dinlenmek istiyorum. Sonra aklıma hemen şu geliyor:

– Vakit geçiyor vakit! Zaman geçiyor! Kendine nasıl zaman tanıyabilirsin, diye kendime kızıyorum. Sonra hemen dinlenmeyi bırakır, kendimi yazmaya zorlarım. Yani okuyan, yazan, düşünen bir millet olmalıyız. Bunu tavsiye ediyorum.”

Evet, üç kelimelik bir tavsiye; Zühd, Sabır, Allah korkusu… Üçlü bir gençlik reçetesi…

Peki, bu cümleler kime ait olabilir ki?

Bir dergâhın mürşidi mi? Etkin ve yetkin bir vaiz mi? Şöhretli bir medrese mollası mı? Bir tasavvuf büyüğü mü? İslami ilimlerde maruf ve meşhur bir âlim mi? Bir müftü mü? İlahiyat kökenli bir akademisyen mi? İslamcı bir düşünür mü? Bir kanaat önderi mi? Cemaat lideri mi? Cami görevlisi mi?

Hayır, hayır! Hiç biri…

Şimdi bu cevaba dudak bükenler, burun kıvıranlar, klasik bulanlar, fazla gelenekçi kalmış değerlendirmesinde bulunanlar, vaaz dilini aşamamış diyenler olabilir…

Yaşadığımız çağın ve gençliğin sorunlarına yabancı, entelektüel derinlikten uzak, akademik analizden mahrum basit bir değerlendirme olarak görenlerde olabilir…

Peki, yukarıdaki satırların sahibi, dünyanın en büyük İslam bilim tarihçilerinden biri kabul edilen merhum Prof. Dr. Fuat Sezgin hoca olduğunu söylesem şaşırırsınız değil mi? İyi derecede 27 dil bilen, 18 ciltlik İslam Bilim Tarihi’nin yazarı…

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

452. Sayı Ağustos 2020