İstikamet, insanın bütün eylemlerinin değerini belirleyen ahlâkî bir özdür. Ahlakı düzgün olmayanın manevi dünyasının gelişmesi, davranışlarının güzelleşmesi mümkün değildir. İyilikler istikametle değer kazanır ve istikametin kaybolmasıyla iyilikler bile kötülüğe dönüşebilir. Bir Müslüman'ın asıl istikameti sıratı müstakimdir, ömür boyu bu yolda olması son derece önemli ve mukaddes bir duruştur.
Sırat-ı Müstakim üzere yürürken tevhitten asla sapmadan, yalpalamadan, Allah’tan başka hiç kimsenin önünde eğilip bükülmeden hukukta, siyasette, ticarette, ahlakta istikrarı korumak amelde istikamettir.
İstikâmet; dinî ve ahlâkî ilkelere uygun bir hayat sürmek, aşırılıklardan sakınmak, Allah’ın emirlerine uymak, yasaklarından kaçınmak, Hz. Muhammed'in sünnetine uymak demektir. İstikamette riya yoktur, menfaat yoktur, dünyalık yoktur, samimiyetsizlik yoktur.
İstikamet, kişinin samimi ve kararlı bir imanla hayır yolunda istikrarlı, dengeli bir hayat sürmesi, her türlü aşırılıktan sakınarak doğruluk üzere bulunmasıdır.
İstikamet, insanın itidal çizgisini takip etmesi, günahlardan uzak durmasıdır, İslâm dışı her türlü aykırı düşünce ve davranışlardan, bidat ve hurafelerden uzak yaşamasıdır.
İstikamet, insanın bütün eylemlerinin değerini belirleyen ahlâkî bir özdür. Ahlakı düzgün olmayanın manevi dünyasının gelişmesi, davranışlarının güzelleşmesi mümkün değildir. İyilikler istikametle değer kazanır ve istikametin kaybolmasıyla iyilikler bile kötülüğe dönüşebilir. Bir Müslüman’ın asıl istikameti sıratı müstakimdir, ömür boyu bu yolda olması son derece önemli ve mukaddes bir duruştur. Rabbimiz:
“O halde seninle beraber tövbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (Hud, 52/112) buyurur. Ayeti kerimenin istikâmet emri üzerine Efendimiz(sav)in:
“Beni Hud suresi ihtiyarlattı” (Tirmizî, “Tefsir”, 56/3297) buyurması istikamet üzere olmanın zannedildiği gibi kolay bir şey olmadığını ortaya koyuyor.
Bir hedefe ulaşmanın en kısa yolu doğruluktur. Bu hedefe ulaştıktan sonra eğilmeden bükülmeden dimdik durabilmek zordur. Efendimiz (sav) kendisinden öğüt isteyen sahabeye:
“Allah’a iman ettim de sonra dosdoğru ol” (Müslim, “İman”, 62) şeklinde tavsiyede bulunmuş, başka bir nasihate ihtiyaç duymadan Allah’ın rızasını kazanabileceğini ifade etmiştir.
İşyerinde ya da tarlada çalışan işçiden, makinada çalışan operatöre, mühendisten doktora kadar herkesten istenen şey istikrarlı, devamlı ve düzenli bir şekilde çalışmasıdır. Hiç kimse işini doğru yapmayan, bir gün çalışıp iki gün yatan birini sevmez, böyle bir tutum insanlar arasında kabul görmez. Peki, kendisiyle kulluk sözleşmesi yapıp da sözünü yerine getirmeyen kul/insan Allah’tan nasıl kabul bekleyebilir?
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız