İslam; kayıtsız, şartsız Allah’a teslim olmaktır. Müslüman olduğunu söyleyip fakat kendi nefsine veya başkalarının arzularına teslim olanlar, kalabalıkların modalaşmış yollarına uyanlar, Kur’an’dan başka rehber, Hz. Muhammed (sav)’den başka örnekler tanıyanlar; İslam’ı, insanlara yanlış tanıtmanın vebalini üstlendiklerinin farkındalar mı?
Meşhur “Hudeybiye Antlaşması”nı hatırlarsınız… En büyük önder ve örnek insan Hz. Muhammed (sav) anlaşmayı imzalayınca; Müminler arasında bir hoşnutsuzluk belirdi. Bunu bir yenilgi kabul eden birçok Müslüman’ın gönlü, bu işe razı olmadı. Yer yer itiraz sesleri yükselmeye başladı. Hatta Hz. Ömer (ra) bile Rasülullah'ın karşısına çıkıp şöyle sordu:
- Sen Allah’ın hak peygamberi değil misin?
- Evet, (Hak peygamberiyim).
- Biz hak yolda değil miyiz?
- Evet, (hak yoldayız).
- O halde niçin dinimiz adına zilleti kabul ediyoruz?
- Ben, Allah'ın Rasülüyüm ve Allah'a itaat ederim.
Antlaşma gereğince; Müslümanlar, Kâbe'yi o yıl tavaf etmeyeceklerdi. Bu nedenle Allah’ın Elçisi (sav), arkadaşlarına kurbanlarını kesmelerini emretti. İçlerinden hiçbiri kalkıp kurbanını kesmedi.
Buhari'nin nakline göre; Peygamberimiz (sav), bu emri, üç kez tekrar etti. Fakat Müslümanlar, kurbanlarını kesmiyor ve Kâbe'yi tavaf etmeden dönmek istemiyorlardı.
Aman ya Rabbi!.. Yerlerin, göklerin sarsılacağı çok dehşetli bir manzaraydı!..
Allah Resulü, mahzun oldu. Niçin itaat etmiyorlardı? Yoksa bu bir isyan mıydı? Ama peygambere isyan edilir miydi? Allah korusun! Rasülüne isyan eden bir ümmet iflah olur muydu? Rasülullah çok üzüldü! Ne yapacağını bilemiyordu. Gözleri dolu dolu. Sulu gözleriyle ümmetine baktı. Hiçbir ümit belirtisi yoktu. Çadırına doğru yürüdü. Çadırda zevcesi Ümmü Seleme onu karşıladı. Olup bitenden o da muzdaripti:
“Artık bir şey söyleme.” dedi, Ümmü Seleme anamız. “Kendi kurbanını kes, ihramdan çıktığını göstermek için de saçlarını kestir. Bunu görünce onlar da sana uyarak (seni örnek alarak) senin yaptığını yaparlar.”
Anamız Ümmü Seleme'nin, Peygamberimize bu hitabı, çok önemliydi. Tarihin sayfalarına altın harflerle yazılacak sözler… İbret dolu. Müslümanların, aklından çıkarmaması gereken bir hitap… Peygamber, (hâşâ) bilmediğinden veya düşünemediğinden değildi. O, Allah’ın seçtiği ve eğittiği kutlu bir elçisiydi. Rabbimizin takdir buyurduğu bu tabloda ince bir espri vardı: insanların en büyüğü Hz. Muhammed (sav) bile olsa, yaşamadığını yaşatamaz gerçeği vurgulanıyordu.
Çıktı çadırından Allah’ın Elçisi. Artık Müslümanlara bir şey söylemedi. Kurbanlığını kesti. Saçını tıraş ettirdi. Müslümanlar da kalkıp onun yaptığını aynen yaptılar.
O psikolojik ortamda taraftar olmadıkları işi, hiç kimse bir topluma yaptıramazdı. İsyan çıkarırlardı. (Tarihte bunun çok örnekleri görülmüştür.) Fakat bunlar sahabeydi. Ve karşılarındaki de; istikamet üzere ve istikrarlı olduğunu bildikleri, güvendikleri, inandıkları bir Elçiydi. Allah’ın son Rasülüydü. Örnek alınmaz mıydı! Örnek alınması, insanlara numune olması için görevlendirmişti Allah, o güzel insanı. Onun görevi buydu: Örnek Olmak!
(Rabbimiz, dünyada onun yolundan, Ahirette de ona arkadaş olmaktan bizleri mahrum etmesin.)
Bu olaydan alınacak ders: İstikamet üzere olmak. İstikrarlı olmak ve örnek olmak… Müslümanlar düşen de; Rasülü numune tanımaktır.
Anlatırlar: Sultan Mahmut, yanında bir adamıyla avdan dönerlerken, yolu kaybederler. Geceyi çölde geçirmek zorunda kalırlar. Bir hayli acıkmış ve susamışlar. Bir bahçe görürler. Sahibini ararken, yanındaki adam, Sultan'a; Meyvelerle karın doyurmanın, açıkta bulunan ağaçlardan meyve yemenin şeriatça mahzuru bulunmadığını ileri sürüp hakkı mürurdan (hakkın düşmesinden) faydalanarak açlıklarını gidermeyi teklif eder.
Sultan Mahmut, altın harflerle tarihe geçecek şu ibret dolu sözleri söyler: “Evet, bunun şeriatça sakıncası yoktur. Fakat siyasetçe sakıncası çoktur. Zira ben bu bahçeden bir elma koparıp yersem, bizim ordu mensupları, bahçeyi kökünden sökerler. Ve böylece ordunun her gittiği yerde bahçelerde hayır kalmaz. Yıkıp dağıtıp soyarlar. Halk, yöneticilerinin yolunu izler.”
İstikamet ve istikrar üzere bulunmanın güzel bir örneğini sergileyen Sultan Mahmut, o gün aç olarak sabahlıyor.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız