Dinen özlemi duyulan gençlik; dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kalbinin, mensubu olduğu ümmetin davacısı olan; dünya ile rekabet edebilen, dünyayı yakından takip eden, meselelere sahip çıkan, bir ayağı bu topraklarda, diğer ayağı ile âlemleri gezen, en önemlisi dini, manevi değerlerine sahip çıkan, onları yaşatan, geleceğini geçmişinden aldığı güç, gurur ve ilhamla şekillendiren bir gençliktir.
Asrımızda din değil, din dilinin gençlerin kalplerini açamaması, kafaları ile de uyuşamaması, eğitim çevremizin ve genel olarak milli eğitim politikasının amaca uygun olmaması, dindar ailelerin çocuklarının iman hırsızlarının eline kolayca geçmesine sebep olmaktadır.
İslâm topraklarında hilafetin ilgası, iman hırsızlarının bir başarısı olmuştur. Evet, hilafeti ilga edenler, bu ümmetin imanını çalan iman hırsızlarıdır. Henüz bu iman hırsızları yakalanmadılar ve hak ettikleri cezaya çarptırılmadılar. Hilafetin ilgasından sonra Cumhuriyet devrinde politikacılar birçok şey vaat ettiler, ama iman hırsızlarından hesap soracağını vadeden herhangi bir politikacıya, siyasiye rastlanmamıştır. Bu demektir ki; Cumhuriyet devri, bir anlamda iman hırsızlarının devridir. Bu devirde iman çalındığı gibi, gençlikte çalınmaktadır.
İslâm topraklarında İslâm’ı yürürlükten kaldıran lâ dini rejimleri razı etmek ve dünyalık toplamak için, dini âlet edenlerin ve kendilerine din adamı ismini verip, her akıllarına geleni yazan zındıkların hepsi, din ve iman hırsızıdır. Bu din ve iman hırsızlarına gençliğini emanet edenler, gençliğini iman hırsızlarına çaldıranlardır. Bunlar da en azında iman hırsızları kadar suçludur.
İslâm topraklarında hilafetin ilgasından sonra kurulan rejimler, Allah’ın dininden intikam almak için kuruldular. Allah’ın gönderdiği dinden intikam almak üzere kurulmuş olan bir rejimin eğitim ve öğretim kurumlarında dindarlar değil, kindarlar yetişir. Günümüzde “Dindar gençlik” denildiğinde itiraz edenlerin cümlesinin ortak sesi, “Kindar gençlik” tir.
Müşrik çağın tereddütlerine emanet edilen bir gençliğin mürtetlerden emin olması kaçınılmazdır. Genelde İslâm coğrafyasında, özelde ise Türkiye’de yapılan gençlik araştırmasının verilerinden öğreniyoruz ki; hayata ve dine de parçacı bir tarzda yaklaşan gençliğin, bir yandan seküler niteliğinin, diğer yandan dini kendi bütünselliği içinde algılayamadığını; belki daha da önemlisi İslâm’ın bakış açısından oldukça mesafeli bir din algısı ürettiğini de göstermektedir.
Dinen özlemi duyulan gençlik; dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kalbinin, mensubu olduğu ümmetin davacısı olan; dünya ile rekabet edebilen, dünyayı yakından takip eden, meselelere sahip çıkan, bir ayağı bu topraklarda, diğer ayağı ile âlemleri gezen, en önemlisi dini, manevi değerlerine sahip çıkan, onları yaşatan, geleceğini geçmişinden aldığı güç, gurur ve ilhamla şekillendiren bir gençliktir. Ancak içinde bulunduğumuz zaman diliminde din, gündelik hayatın ve gençlik ajandasının başat konularından olmakla birlikte, gençler arasında daha çok bir söylem bolluğu ve çeşitliliği içinde ilişkiler ağı çerçevesinde tüketilen bir metaya dönüşmekte, gündelik ilişkilerde önceki nesil gençlikte olmayan müthiş bir özgüven unsuru, tarihsel, bilgisel, illeti ile karşımızda tezahür etmektedir. Bir başka deyişle, gençliği İslam’ın tarihsel derinlikleri içerisinde sağlıklı yollardan Hz. Peygamber(sav)’e ulaştıracak kök vurguları, tüketim “ağ”ları içinde ancak birkaç adım yol alabilmektedir.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız