Dünyayı küresel bir köy haline getirerek şirketleştirme ve sömürme hedefinde olan siyonist ve evangelist temeller üzerine inşa edilmiş bugünkü şeytani yapının ana hedefi ise ahlaklı bir toplum oluşturma değil ahlaksız bir goyimler güruhu ortaya çıkarmaktır. Fıtratı, nesli, kültürü, ekinleri, genetik yapıyı bozarak ahlaki olana savaş açmaktır.
Dünya üzerinde siyaseten, ekonomik olarak sömürgeci olan siyonist güç, bugün yanlış rol modelleri yücelterek, onları ÅŸiÅŸirip, reklamını yapıp, halkın gözüne sokarak bir anlamda sömürmeye çalıştığı milletleri ahlâken bozarak iÅŸgale hazır hale getiriyor. Bu oyuna karşı uyanık olmamız gerekirken maalesef; bize renkli, jelâtinli ambalaj içerisinde sunulan kötü ahlak örneklerini anında kabul edip baÅŸ tacı yapma gibi bir yanlışlığın içerisinde yüzmeye devam ediyoruz.Â
Ahlak kelimesi, Arapça "hulk" kökünden türemiÅŸ olan, tavır, davranış, fıtrat, fıtrata yerleÅŸmiÅŸ olan seciye, karakter manalarına gelen bir kelime. Ahlak bilimcileri ahlakı; "bir kimsenin fıtratına yerleÅŸmiÅŸ olan, refleks olarak ortaya konulan ve sürdürülebilir davranışlar" olarak ifade ediyorlar. Refleks olma yönü, zor zamanlarda, düşünmeden, hesap etmeden aniden ortaya çıkması ki; karaktere ne yerleÅŸmiÅŸse, fıtratta ne varsa o refleks olarak ortaya çıkar. Sürdürülebilir olması, sadece bir defaya mahsus deÄŸil, her etki de aynı tepkiyi verebilir ÅŸekilde davranışın içselleÅŸtirilmiÅŸ hâle gelmesini ifade ediyor.Â
Halk arasında sıklıkla kullanılan "ahlaklı", "ahlaksız" ifadeleri galat-ı meÅŸhur bir kullanımdır. DoÄŸrusu "iyi ahlaklı", "kötü ahlaklı" ÅŸeklindedir. Ama iyi ahlaklı yerine "ahlaklı", kötü ahlaklı yerine "ahlaksız" kullanımı galat-ı meÅŸhur olarak yaygınlık kazanmıştır.Â
Bir davranışın iyi ahlak veya kötü ahlak örneÄŸi bir davranış olduÄŸuna karar veren ya da belirleyen dört ana kriter vardır. Bunlar akıl, örf, hâkim otorite ve dindir. Akıl, doÄŸru kaynaklardan beslenir, idrak etme seviyesi yeterli olursa bir davranışın iyi veya kötü olduÄŸunun sınıflamasında belirleyici olabilir. Ancak akıl, biraz bencil/menfaatçi olduÄŸundan dolayı, bazen kendi lehine olanları ahlâki bir davranış, aleyhine olanları da gayri ahlaki bir davranış olarak da kabul edilebilir. Yani objektivitesi/tarafsızlığı tartışılır. Akıl, insanı kâinattaki diÄŸer varlıklardan ayıran en önemli kuvve ve melekedir. Akıl kelimesi, felsefe ve mantık terimi olarak "varlığın hakikatini idrak eden, maddî olmayan, fakat maddeye tesir eden basit bir cevher; maddeden ÅŸekilleri soyutlayarak kavram haline getiren ve kavramlar arasında iliÅŸki kurarak önermelerde bulunan, kıyas yapabilen güç" olarak tarif edilmiÅŸtir.Â
Aklın mahiyeti ve fonksiyonları üzerine, Aristo'dan itibaren neredeyse tüm filozoflar ayrı sınıflandırmalar, açıklamalar yapmışlardır. Aklın boyutlarını, aÅŸamalarını, anlamaya ve anlatmaya akıl yormuÅŸlardır. Aklın mahiyetini basitçe ifade edecek, sınıflandıracak/boyutlandıracak olursak; bir: Egoist ve pragmatik akıl. (hayvâni akıl) Kendisini, kârını, zararını, menfaatini, çıkarını düşünen sebep sonuç iliÅŸkisi kuran akıl. Ä°ki: imar, inÅŸaa ve icad eden akıl. Üç: Duygusal akılda diyebileceÄŸimiz, düşünen soyut deÄŸerler üreten, onları hayat gayesi haline getiren akıl. Dört: Üst akıl ile iletiÅŸime geçen, kurucu akıl.( Nebevi akıl) Bu sınıflandırma, mutlak böyle diye bir iddiamız söz konusu deÄŸil. Zira her filozofun deÄŸerlendirmesine göre farklılık arz eder. Bu gün insanlık olarak maalesef ilk iki boyuttan üçüncü boyuta geçememenin, kurucu akıldan uzaklaÅŸmanın, soyut deÄŸerleri kaybediÅŸimizin sıkıntılarını problemlerini yaşıyoruz. Adalet, merhamet, isar, vicdan, ÅŸefkat, hak kavramları ile ifade edilen hassalari kaybediÅŸimizin yansımalarını yaşıyoruz. Bugünkü ortak akıl, sekülerizmin, pragmatizmin ve hedonizmin kısaca son tahlilde siyonizmin istilası altındaki akıldır. Ve ahlaki deÄŸerler üretmesi ve ahlaklı bir toplumun teÅŸekkülünü ve tekâmülünü saÄŸlaması mümkün deÄŸildir.Â
Örf, bir davranışın iyi ahlak veya kötü ahlak örneÄŸi bir davranış olduÄŸunu belirleyebilir. Ancak evrensel ahlak kaidelerini belirleme ve evrensel üst ahlaka ulaÅŸmak örfi kabullerle mümkün deÄŸildir. Örf, ahlaki davranışların üzerinde belirli bir noktaya kadar denetleyicidir. Örf, deÄŸiÅŸkenlik gösterdiÄŸi ve toplumlar arasında subjektif olduÄŸu için denetleyicilik konusunda yetersiz kalmaktadır.Â
Hâkim Otorite, ahlaki davranışların belirlenmesinde ve uygulanmasında etkindir. Ancak hâkim otorite değişkenlik arz ettiğinden dolayı evrensel ahlak ilkelerine yine ulaşılamaz. Aynı şekilde hâkim otoritenin de denetleme gücü sınırlıdır. Evrensel bir hâkim otorite tarihin hiçbir döneminde olmamıştır. Dünyayı küresel bir köy haline getirerek şirketleştirme ve sömürme hedefinde olan siyonist ve evangelist temeller üzerine inşa edilmiş bugünkü şeytani yapının ana hedefi ise ahlaklı bir toplum oluşturma değil ahlaksız bir goyimler güruhu ortaya çıkarmaktır. Fıtratı, nesli, kültürü, ekinleri, genetik yapıyı bozarak ahlaki olana savaş açmaktır.
Geriye ahlaki davranışı belirleme ve denetleme konusunda din kalıyor. Ahlakın temeli din midir, değil midir? diye bu konu çok tartışılmış. Bu tartışmaya girmeden şunu ifade etmek gerekir ki; evrensel bir ahlak öğretisine sahip olmak istiyorsak ve ahlâki davranışların her yerde, her şartta, denetlenebilir olmasını arzu ediyorsak o zaman evrensel bir din ve her şeyi, her yeri, her an gözetleyen bir tanrı inancı ahlakın belirlenmesinde ve denetlenmesinde asıl belirleyici güçtür.
Bugün dünya üzerindeki ahlâkî bozuklukların, hukuksuzlukların, haksızlıkların, zulümlerin yegâne sebeplerinden bir tanesi insanlığın cihan-şümûl bir ahlak anlayışına sahip olmamasıdır. İnsanların kendilerini her hâlükârda denetleyen, gözetleyen, hesaba çekecek olan bir tanrıya inanmamalarından kaynaklanmaktadır.
Ahlakın refleks hale gelmesi, "Zor zamanlarda tepkisel olarak meydana çıkan davranışlardır." demiştik. Kişinin bir erdemi içselleştirip içselleştiremediğinin en bariz göstergesi refleks davranışlardır. Mesela ayağı taşa takıldığında verdiği tepkiden, şahit olmuş oldu bir zulüm ve haksızlığa verdiği tepkiye kadar ahlâk-ı hasene veya ahlâk-ı seyyie sahibi olduğu ortaya çıkar. Sürdürülebilir olması şahıslara, zamana, hadisatın gidişatına takılmaksızın her zaman, her yerde, her ahval ve şerait içerisinde aynı davranışı sergileyebilmesidir
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız