Bu çağın insanı olan bizler, yaşadığımız dönemde vuku bulan olaylara imani bir perspektiften bakmalıyız. Hz. Peygamber (sav), “Müminin ferasetinden sakınınız; zira o Allah’ın nuruyla bakar.” (Tirmizi, “Tefsir”,6) buyurarak, hadiselere bakış zaviyemizi tespit etmekte ve dünyaya baktığı penceresi ile mümini ayrılmaz bir bütün olarak nazarlara sunmaktadır. Bu nedenle bizler, sosyal olaylara, toplumsal değişimlere, çevreye hülasa tüm oluşumlara, imanın kazandırdığı feraset ile bakmalı ve bu doğrultuda kritiğe tabi tutmalıyız. Yeryüzünde yaşanan her şey bizim bedenimizin üzerinde yaşanmış demektir. “Bir kumarhane, bir faiz kurumu, bir meyhane görürsen bil ki, bunların hepsi bedeninin üzerinde yapılıyor.”
İnsan topraktan yaratılmıştır. İşlenen cürüm ve katliamlar da yine bu toprak üzerinde yapılmıyor mu? Akıtılan kanlar, patlatılan bombalar ve bütün sevimsiz olaylar, hep öz bedenlerimiz üzerinde icra ediliyor. Biz Müslümanlar, dünya üzerinde sürdürülen savaşlara, “Çok şükür Türkiye’de savaş yok (!)” gibi sığ bir mantıkla yaklaşamayız. Akıtılan her kanı kendi kanımız, dağıtılan her haneyi kendi evimiz saymak zorundayız. Bu sorumluluk şuurunu kazanmak için neler yapmalıyız? Evvela kendimize gelmeli, aslımıza dönmeliyiz. İslam ile Müslüman arasında ayrılmaya ve açılmaya sebep olamamalıyız. Öyle çok şeyimizi kaybettik ki... Gece hayatımız, uykularımız hatta rüyalarımız bile bozuldu. Küçük görerek ihlal ettiğimiz herhangi bir günah, aslında farkına varmasak da manevî dünyamız için büyük bir darbe etkisine sahiptir ve daha birçok ihlalin de önü böylece açılmış olmaktadır. Kaybettiğimiz İslami değerlerin farkına varmak ve İslam ile Müslüman arasındaki farklılığın ortadan kalkmasına vesile olmak ümidiyle sizlerin huzuruna “İslam ve Müslüman” dosyasıyla çıkıyoruz. Muhterem Abdullah Büyük Hocamız: “Eşlerin kendi aralarında ve çocuklarla birlikte geçirdikleri hayatta, kul hakları dediğimiz konu, sürekli haksızlıklara uğrar.
Bunun ilk adımı olan nişanlılık döneminde yapılan haksızlıklar, adeta evlilik hayatının temeline saatli bomba yerleştirmeye benzer. Niçin? Diyecek olursak, nikâhın getirdiği geçerli prensiplerin, kaidelerin, nişanlılık döneminde caiz olmamasıdır.” Tespitini yaparak Müslüman şahsiyetin aile hayatının başlangıcında İslam’ın temel ilke ve prensiplerine uymamasının kurulmuş olan ailede bütün hakların ihlalinin temel sebebi olduğunu ifade ediyor. Muhterem Osman Nuri Topbaş Hocamız: “Âlemlerin Efendisi, kavminin hakaret, alay ve eziyet gibi kötü tavır ve davranışlarına maruz kalarak mahzun ve mükedder bir hâlde evine döndükçe, Allah Teâlâ O’nun hüznünü Hazret-i Hatice validemizin teselli ve teşvik edici sözleriyle hafifletmiş, ilâhî nusretiyle vazifesini kolaylaştırmıştır.” İfadeleriyle ilk dönem Müslümanlarının Efendimize olan muhabbetlerinin ve samimi bağlılıklarının bizim için numene olduğunu belirtiyor. Prof.Dr. Ali Akpınar Hocamız: “İlim, sahibini ihlâslı olmaya götürürse onun için manevî doyum ve huzur gerçekleşir. Kişi, yakıni ilimle gerçek ilim sahibi olur, ihlâsla amele dönerse, ondan sızlanma, cehalet ve kuru bilgi gider. Sızlanmanın yerini sabır alır, cehaletin yerini ilim alır, kuru bilginin yerini eylem alır.
Zaten ihlâs, kalbiyle ve kalıbıyla, iç ve dış dünyasıyla O’nun olmak değil midir?” Tespitini yaparak ibadet, ihlas, namaz ve zekatın Müslümanların hayatlarında hak ettiği değeri bulmasının önemine işaret ediyor. Adil Akkoyunlu Hocamız: “Kudüs, kan ağlıyor. Yetim kaldı yine. Boynu bükük kaldı. Abluka altında. Ağlıyor için için. Kim bilir belki de kendine değil; Müslümanların haline ağlıyordur. Müslümanların izzeti kuşanacakları günü görme arzusuyla, onlarla kucaklaşacağı, hasretlik gidereceği güzel günleri bekliyor.” İfadesiyle Kutsal şehir Kudüs’ün Müslümanların İslam’dan uzaklaşmalarının neticesi olarak Müslümanlar için hüzne kapıldığının altını çiziyor. Makaleleriyle huzurlarınıza çıkmamıza vesile olan kıymetli yazarlarımıza en kalbi teşekkürlerimizi arz ediyor, siz değerli okurlarımızı dergimizi baştan sona okumaya davet ediyoruz.