Her Müslüman beyaz elbise gibidir. Beyaz elbise leke kaldırmadığı gibi, Müslüman’ın hayatı da leke kaldırmaz. Hayatları haramlarla, günahlarla lekelenmiş, kirlenmiş olanlar, İslâm’a hicap/perde olurlar ama asla ayna olmazlar.
Biz Müslümanlar, Allah’ın ayetlerini hayata dönüştüren, ete kemiğe büründüren bir Peygamberin ümmetiyiz. Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz tarafından bize örnek ve önder diye yegâne adres olarak gösterilen Hz. Muhammed (sav), Kur’an’ın nuruyla karşısındaki muhatapların; akıllarını tevhid’le, ruhlarını tevekkül’le, kalplerini zikir ve takvayla, bedenlerini teslimiyetle ve eylemlerini de temsiliyet ile inşa etti.
İslâm’ın temsiliyeti; Allah yolunda adamak, adanmak, adayan ile adanmış olanlara Allah rızası için bahçıvanlık etmektir. Allah yolunda adanış Ben-i İsmail'in, aldanış ise Ben-i İsrail’in yoludur. Adanış ile aldanış arasında kararsız kalanlar, kuru kalabalıkların sayılarını çoğaltmaktan başka bir şeye yaramazlar. Hz. İsmail, teslimiyetin hem abidesi ve hem de temsiliyetin zirvesidir.
Müslüman’ın hayatı İslâm’ın aynasıdır. Müslüman’ı görenler, onun şahsında İslâm’ı okurlar. Bunun da ötesinde derler ki; “Haza İslâm” yani “İşte İslâm”. Bugün Müslüman olarak bizi görenler “İşte İslâm” diyemiyorlarsa veya bizim yüzümüzden İslâm’dan nefret ediyorlarsa; o zaman bizim teslimiyetimizde arızalar var demektir. İslâm’a teslimiyet arıza kabul etmez. Teslimiyet temsiliyete dönüşmüyorsa çürüyüş, çözülüş ve çöküş süreci başlamış demektir. Rabbimizin Hz. İbrahim (as) üzerinden bize öğrettiği dualardan birisi de şudur:
“Ey Rabbimiz! Bizi, kâfirler için fitne kılma. Rabbimiz bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.” (Mumtehine, 60/5)
İslâm’ı temsiliyette problemli olan Müslümanlar, kâfirlerin küfürde kalmalarına ve direnmelerine sebep olurlar. Bizi gören, bizimle tanışan kâfirler bizim yüzümüzden, dinimizde olmayıp ta dinimiz adına ortaya koyduğumuz davranışlarımızdan ötürü kâfirliğe daha şiddetle sarılıyorlarsa biz dinimizi temsiliyette sınıfta kalmışız demektir. Her Müslüman beyaz elbise gibidir. Beyaz elbise leke kaldırmadığı gibi, Müslüman’ın hayatı da leke kaldırmaz. Hayatları haramlarla, günahlarla lekelenmiş, kirlenmiş olanlar, İslâm’a hicap/perde olurlar ama asla ayna olmazlar.
İslâm’ı temsil etmek, kâfirlerin karşısına Müslüman kimlik ve kişilikle çıkmaktır. Bu ayetin bir de şöyle bir manası vardır: “Ey Rabbimiz, bizi kâfirlere fitne konusu yapma. Onlara fırsat verip, bize musallat edip onların işkence ve azaplarıyla bizi fitnelere düşürme. Onları bize karşı galip ve üstün bir konuma getirip bizi kâfirlerin elinde oyuncak konumuna düşürme. Çünkü böyle bir durumda dinlerinden habersiz yaşayan kimi zavallı mü’minler onlar karşısında ezilmişliği yaşayarak yollarını, dinlerini sorgulamak durumunda kalabilirler. Onlar karşısında dinlerinden, yollarından şüpheye düşebilirler. Onları haklı yolda görerek, tavizler vererek onların düşüncelerine uygun bir hayat programı geliştirmeye, bir din icat etmeye kalkışabilirler. Dinlerini, inançlarını onlara doğru eğip bükmeye kalkışabilirler. Onlar kaynaklı bir hayatın içine girebilirler.” Ne kadar da güzel dua etmiş değil mi atamız Hz. İbrahim (as). İşte şu anda kâfirler karşısında yenilmişliği, ezilmişliği soluklayan Müslümanların dinlerini, inançlarını, hayat anlayışlarını nasıl sorguladıklarını, her konuda kâfirlere nasıl meylettiklerini acı acı seyrediyoruz. Sosyal hayatları böyle olduğu gibi, dinlerini, dinlerinin temel konularını bile kâfirlerden almaya, kâfir kaynaklı bir hayata yönelmeye çalıştıklarını görüyoruz. Bu, fitnenin içine düşmektir. Ayetin şöyle bir manası da vardır: “Ya Rabbi bizleri kâfirler için fitne konusu kılma. Kâfirlerin sapmalarına, kâfirlerin dinlerinde, inançlarında, yollarında, hayat programlarında kemikleşmelerine bizi sebep kılma. Yani eğer bizler Müslümanlar olarak onların karşısında mağlup bir konuma düşersek, onlar bizden üstün bir konumda olurlarsa, bizim bu durumumuz onları fitneye ve yanlışa düşürecektir. Kendilerinin, kendi dinlerinin ve yollarının bizimkinden haklı ve doğru olduğunu zannederek dinlerinde kemikleşmelerine sebep olacaktır. Biz haklı yoldayız diyecek, küfürlerinden mutmain ve emin bir konuma geleceklerdir. Böylece onların sapıklıklarının devamına bizler sebep olmuş olacağız. Ya Rabbi bizi onlar karşısında bu duruma düşürme. Bizi onlara, onları bize fitne konusu yapma. Bize mağfiret buyur. Bizim eksiklerimizi, kusurlarımızı ört. Bizim hayat problemlerimizi düzlüğe çıkar. Doğrusu Sen güçlüsün, dilediğini yapansın, Sen hikmet ve hâkimiyet sahibisin.” Şimdi bu ayetin ışığında yeniden düşündüğümüzde kâfirlere karşı gücümüzün yettiği kadar kuvvet hazırlamamızın İslâm’ı temsiliyetin bir gereği olduğunu teslim ederiz.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız