SekülerleÅŸmiÅŸ tip, hiç bir dünyalığa sahip olamaz. Çünkü bütün dünyalıklar ona çoktan sahip olmuÅŸtur. EÅŸya, emrine verilen insan, eÅŸyanın emrine girmiÅŸtir. Dünyanın efendisi olan insan, dünyanın kulu haline gelmiÅŸtir. Bu ise insanın insanlığına yapılabilecek en büyük hakarettir.
Sonlu ve sınırlı olan dünya huzurunu küçük görmek mümkün deÄŸildir. Sonsuz ve sınırsız olan ahiret mutluluÄŸu ona baÄŸlıdır. Dinimizin ana gayesi müslümanların dünya ve ahiret mutluluklarını temin etmektir. Zaten dünyanın imarı aslında bizatihi gaye deÄŸildir. Ancak ahiretin mamur olması için dünyanın imar edilmesi gerekmektedir.
Bugün Avrupaî tarzda ÅŸirketleÅŸip holdingleÅŸerek kalkınırken, ruhen de onlara benzememek için Ä°slam'ın "mal"a getirdiÄŸi bakışla, zenginliÄŸin Allah'ın rızasına uygun nasıl deÄŸerlendirileceÄŸi konusunda saÄŸlam bir bilgi donanımının ve ÅŸuurlu bir alt yapının oluÅŸturulması gerekir. Yoksa müslümanların ÅŸirketleÅŸmeleri, holdingleÅŸmeleri, yüksek meblaÄŸlarda para sahibi olmaları yadırganacak bir iÅŸ deÄŸildir.
Günümüz dünyasında insanımız; maddeyi ele geçirme hırsı, inanç ve prensipten üstün tutma eÄŸilimi ve dünyayı ahirete tercih etme arzu ve uygulamasının kıskacı altındadır. "Sahip olma" duygusunun tutkuya dönüÅŸmesine "hırs" denir. Ä°nsanoÄŸlunun temel zaaflarından biri olan bu duygu; terbiye edilmediÄŸi zaman, insanın gözünü, gönlünü ve zihnini bürüyerek, onu esir eder. Para, mal, makam, ÅŸöhret gibi her türlü dünyalık onun duygu, düÅŸünce ve basiretini dünyaya baÄŸlayarak, boynundaki tasmaya, bileÄŸindeki kelepçeye, ayağındaki prangaya dönüÅŸür. O, artık "SekülerleÅŸmiÅŸ/dünyevileÅŸmiÅŸ" bir tiptir.
SekülerleÅŸmiÅŸ tip, hiç bir dünyalığa sahip olamaz. Çünkü bütün dünyalıklar ona çoktan sahip olmuÅŸtur. EÅŸya, emrine verilen insan, eÅŸyanın emrine girmiÅŸtir. Dünyanın efendisi olan insan, dünyanın kulu haline gelmiÅŸtir. Bu ise insanın insanlığına yapılabilecek en büyük hakarettir.
Yüce dinimiz, ortaya koymuÅŸ olduÄŸu hayat programı ile dünya ve ahiret karşısındaki "duruÅŸumuzu" belirlemiÅŸtir. Dünya ve ahiretle ilgili uymamız gereken ilkeleri tespit etmiÅŸtir.
Dünya denen ÅŸey, üzerinde yaÅŸadığımız gezegen deÄŸildir. Bu yazımızda ortaya koyacağımız dünya, Ä°mam Gazali'nin ifadesiyle "KiÅŸiyi Rabbinden alıkoyan her ÅŸeydir." Ä°çinde yaÅŸadığımız gezegenin nimetlerinden istifade ederken, o nimetlerin sahibini unutup, nimetin içinde kaybolma nankörlüÄŸüdür sekülerleÅŸme... Ya da o nimetleri paylaÅŸmada ve Allah'ın dininin yeniden ihyası için seferber olma noktasında egoistçe davranmadır.
Dünya ve ahiret dengesini kuran bir ayeti kerimede Yüce Rabbimiz ÅŸöyle buyurur: "Allah'ın sana verdiÄŸi mal ile/onu Allah yolunda harcayarak ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma! Ä°htiyacın kadarını sakla. Allah'ın sana ihsan ettiÄŸi gibi sen de infak etmek suretiyle iyilikte bulun. Yeryüzünde fesat arama, çünkü Allah fesatçıları sevmez." (Kasas,28/77)
Rasûlullah (sav) de ÅŸöyle buyurmuÅŸtur: "Akıllı kiÅŸi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası/ahiret için çalışandır. Aciz/sefih kiÅŸi de, nefsini, hevâsına tâbi kılan ve Allah'tan dileklerde bulunup duran (bunu yeterli sayan)dır." (Tirmizi, “Kıyame”,25; Ä°bn Mace, “Zühd”, 31; Ahmed, Müsned, 4/124)
Her sistem ve hatta her insana göre bir "akıllı kiÅŸi" tarifi vardır. Ä°slam Peygamberinin tarif ettiÄŸi akıllı kiÅŸi; “dünyada iÅŸini yoluna koyup ahireti unutan” deÄŸildir. O’na göre Akıllı kiÅŸi, sınırlı dünya hayatını, ahireti kazandıracak ÅŸekilde yaÅŸayandır.
Sonlu ve sınırlı olan dünya huzurunu küçük görmek mümkün deÄŸildir. Sonsuz ve sınırsız olan ahiret mutluluÄŸu ona baÄŸlıdır. Dinimizin ana gayesi müslümanların dünya ve ahiret mutluluklarını temin etmektir. Zaten dünyanın imarı aslında bizatihi gaye deÄŸildir. Ancak ahiretin mamur olması için dünyanın imar edilmesi gerekmektedir. KiÅŸi; dünyasını, ahiretini ma'mur edebilecek bir ÅŸekilde imar etmelidir. Ä°ÅŸte bugün sancımız budur. Batı standartlarında dünyayı anlamlandırmak, bugün için müslümanların önündeki en büyük tehlikedir. Gelir seviyesi normal iken Ä°slamî hassasiyetini çok kuvvetli gördüÄŸümüz bir müslümanın, zengin olduktan sonra asimile olduÄŸunu, kimlik erozyonuna uÄŸradığını, kapitalistçe düÅŸüncelere sahip bulunduÄŸunu görürüz. Bu asimilasyon, ÅŸirket ya da holding sahibi olduÄŸunda daha da ileri boyutta seyretmektedir.
Elbette maddi varlıklarının büyük bir kısmını, Allah yolunda infak eden zenginlerimiz vardır. Fakat genelde tanıdığımız ya da uygulamalarından algıladığımız kadarıyla birçok zenginimiz, Allah'ın bir lütfü ve imtihan vesilesi olarak kendine bahÅŸettiÄŸi imkânları, öncelikle aile efradı ve yakın çevresiyle lüks bir hayat yaÅŸama uÄŸruna çar-çur etmektedir. Hâlbuki duyarlı zengin Müslümanın birinci önceliÄŸi, kapitalist ailelerin lüksüne özenmek deÄŸil "Bugün için Allah'ın dininin ihyası konusunda projem ne olmalı? Gerek insan inÅŸası gerekse müesseseleÅŸme noktasında, kitleye Allah'ın dinini bütün berraklığı ile ulaÅŸtırmada diÄŸer zengin Müslümanlarla nasıl bir organizeye girmeliyiz?" meselesi olmalıdır. Günümüzün en büyük malla yapılan cihadı budur. Amaçlarla araçları birbirine karıştırmamak gerekir. Amaç "zengin olmak" için para kazanmak deÄŸildir. Kazanılan "para aracını", gaye olan "Allah'a has bir kul olmak" için, O'nun rızasına uygun harcamada bulunmaktır.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız