Allah’tan başka herhangi bir varlığı Allah statüsünde bir sevgi ile sevmek, şirktir. Bundan dolayı Kur’an’da insan daha çok “abd/kul” vasfıyla anılır. Kulluk, kendisine kul olunan varlığa karşı beslenen en ileri sevgi derecesini ifade eder. Risâlet en üstün mertebe olmasına rağmen, bütün peygamberler, özelde Hz. Peygamber (sav) kulluğu ile övünmüştür. (Bkz.İsra, 17/3)
İbadet hayatında gösteriş yapmak da gizli şirk olarak isimlendirilmiştir. Riya denilen gösteriş, herhangi bir kimsenin ahiret ameliyle dünya menfaati gözetmesine; iman, ibadet ve İslamî ilkeleri dünyevî yararlara âlet etmesine dayanır. Ahiret amelinden maksat; söz, beden ve servet yoluyla yapılan ibadetlerdir. İbadetlerinde gösterişe yer veren kimseye, mürai denilir. Bu tip kötü karaktere sahip olan kimseler, bir iyiliği ve iyi davranışı Allah’ı hoşnut etmek için değil, insanların beğenisini kazanmak için yaparlar. Amaç, insanlar üzerinde manevi nüfuz, şan, şöhret ve dünyevi çıkar elde etmektir.
“İslam inancı noktaı nazarında şirk nedir, müşrik kime denir? İnsanlar Yüce Allah’a niçin ortak koşarlar, bunun temel sebepleri nelerdir? Bu konuda bilgi verirseniz memnun olurum.”
Arapça’da “eş-şerîke ve eş-şirk” şeklinde kullanılan şirk sözcüğü, Allah’ın varlığı yanında O’nun ortağı olduğunu kabul etmek, O’ndan başka ilah tanımak, onlara inanmak ve Allah’tan başkasına ibadet etmektir. (Isfehânî, el-Müfredat, 380) Bu da putlara, ağaçlara, hayvanlara, kabirlere, semavî cisimlere, tabiat kuvvetlerine, ruhanî varlıklara ve insanlara ulûhiyet vererek tapınmaktır. Allah’ın zatında, sıfat ve fiillerinde ona ortak koşan kimselere de müşrik denilir. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah şirkin dışında kullarının bütün günahlarını bağışlayacağından bahseder: “Allah kendisine ortak koşmayı elbette bağışlamaz, bundan başkasını dilediğini bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse, şüphesiz büyük bir günahla iftira etmiş olur. ” (Nisa 4/48) Allah’a ortak koşan insanların zihin ve kalp dünyaları parçalıdır. Kur’an ‘müşrik’ insanın paramparça olan ruh dünyasını çok güzel tasvir eder: “Kim Allah’a ortak koşarsa, yükseklerden düşüp parçalanmış, kuşlar tarafından kapılmış yahut rüzgâr tarafından uzak bir yere sürüklenip atılmış gibi olur.” (Hacc, 22/31) Bu insanın gönlünde iki ilah taşımasıdır. Birbirinden bağımsız ve ayrı ayrı işleri gördüğüne inanılan iki ilahın varlığını kabul etmeye şirk-i istiklal denilir. Kur’an-ı Kerim’de iki ilah edinme kınanır: “Allah, İki tanrı edinmeyin, O ancak bir tek Tanrı'dır. Yalnız Ben'den korkun, dedi.” (Nahl, 16/51) İnanç tarihinde Mecusi, müşrik ve seneviyyenin şirki bu şirk çeşidine örnek gösterilebilir.
Yüce Allah’a Ortak Koşmanın Sebepleri Şunlardır:
Acaba insanoğlu, Allah’a inandığı halde niçin Allah’a ortak koşma ihtiyacı duymuştur? Bu bağlamda şirkin kaynağı nedir? İnsanın dünyevî ve uhrevî hayatı için tehlike doğuran şirkin asıl sebebi, kaynağı, psikolojik açıdan korku ve ümit duygusunun tek olan Allah’ta birleşememesidir. Bu şirk türü; Allah’tan korkar gibi bir başkasından korkmak, Allah’tan başkasının fayda ve zarar vereceğine inanmak, Allah’tan başkası adına kurban kesmek, Allah’ı ta’zim eder gibi, Allah’tan başka varlıkları ta’zim etmek şeklinde cereyan eder. Bunun özgün adı, Allah’a yakınlık elde etmek amacıyla ulûhiyette bir takım varlıkları aracı kabul etmek demek olan şirk-i takrib’dir. Böyle bir şirk türü insanlık tarihinde, âlemin yaratıcısının Allah olduğunu kabul etmekle birlikte, O’na yakınlığı temin etmek için kimi varlıklara ulûhiyet atfetmek şeklinde meydana gelmiştir. Mesela câhiliye müşrikleri kendilerine niçin putlara taptıkları sorulduğunda, “bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye onlara tapınıyoruz” (Zümer, 39/3) demişlerdir. Onların yaptığı bu davranış kınanmıştır: “Allah’ı bırakıp da, kendilerine yardımı dokunur diye, başka ilahlar/tanrılar edindiler. Oysa onlar yardım edemezler. Ancak kendileri, o tanrılara koruyuculuk için nöbet beklerler.” (Yasin, 36/74-75) Bu şirk türünün en açık örneklerinden birisi Uhut savaşında yaşanmıştır. Mekke şehir devletinin en buhranlı günlerinde Ebû Süfyân, Lât ve Uzzâ tanrıçalarını Uhud’da Müslümanlarla yapılan savaşa götürmüştü. Uhud günü Ebû Süfyân Müslümanlara karşı “Yüce Hubel” diye bağırmıştı da bunun üzerine Hz. Peygamber de Hz. Ömer’e, ona, karşılık olarak tekbirle cevap verilmesini istemişti. Bunun üzerine bütün Müslümanlar, “Allahü Ekber” diye haykırmışlardı. Düşman saflarından Ebû Süfyân da “el-Uzzâ bizim için, sizin için değil” diye karşılık verince, yine Hz. Peygamber, “ona cevap veriniz” buyurmuştu. Sahabe, “ne diyelim Ey Allah’ın Elçisi!” dediklerinde O; “Allah bizim Mevla’mızdır, sizin Mevla’nız yoktur” deyin, demişti. Ebû Süfyân ise, “bugün Bedir gününe karşılık Uhud günüdür” deyince, Hz. Ömer, onun bu sözüne karşılık, “bizim ölülerimizle sizin ölüleriniz asla bir değildir; bizim ölülerimiz cennette, sizin ölüleriniz ise, cehennemdedir” demişti. (Şemsüddin Ebû Abdillah Muhammed b. Bekr b. Kayyım el-Cevziyye, Muhtasar Zâdü’l-Meâd, (Lahor: Ensâru’s-Sünneti’l-Muhammediyye, 1977), s. 237). Yüce Allah, fayda ve zarar verme gücüne sahip olamayan nesnelere ulûhiyet atfedilmesini en ağır bir şekilde eleştirir:“Allah'ı bırakıp, kendilerine ne zarar, ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve "İşte bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır” diyorlar. De ki: "Siz, Allah'a göklerde ve yerde onun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz!? O, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.” (Yunus, 10/18)
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız