Haber bültenlerine kilitlenmiş kulaklarımızın baskısı altındayız. Küfrün ve ona hizmet edenlerin göstermeyi planladığına esir olmuş gözlerimiz bizi bunaltıyor. Nefesimizi tüplere bağlamaya çalışan İblis ve adamlarının darboğazı ile ciğerlerimiz nefes veremez oldu bize.Kendimiz ettik bunları. Gereksiz yere dar sokaklara daldık. Ölçüsüzce açıldık göletlere.Tarihin meydanları onca genişliği ile bize müthiş örnekler göstermiyor mu? Kitabımız bize bunları gözlerimizle görmekten daha net denebilecek berraklıkla anlatmıyor mu?
Gün, hafta, ay ve yıl; hangi zamandayız? Geçmiş mesela elli yıla göre ve bundan sonraki gelecek elli yıla göre zamanımızın tespiti nasıldır?
İsa (as) doğumunu esas alarak şu yıldayız diyenlere karşı Peygamber(sav) in hicretini esas alarak şu yıldayız diyebiliyoruz. Bu bizim için sabit bir sayı oluşturuyor ama başını ve sonunu kestiremediğimiz bir dünya hayatının neresinde olduğumuzu izah etmek için bir takvim gösteremiyoruz. Kimsenin de böyle bir takvim göstermesi mümkün değildir.
Başında ve sonunda bulunmadığımız, baş ve sonu ile alakalı kesin bilgi sahibi olmadığımız bir zamanın şimdiki hâlini nasıl tespit edebiliriz ki? Olsa olsa başa kendimize göre bir çizgi çizer ve “şu anda buradayız” deriz. Bu da başı ve sonu yaratana göre neticede bir “hiç” olmanın ötesine gitmez. Bize göre ise tarihin şurası veya burası diye abartılır durur.
Tıpkı dünyanın ortasını bulmak gibi bir ayrıntıdır bu. Yuvarlak gibi bir dünyanın neresinde durulursa orası “tam ortası” sayılmak zorundadır. Kim nerede duruyorsa orası dünyanın ortasıdır hatta dünyadır. Değneğimin değdiği yer tam ortasıdır diyeni nasıl yalanlayabiliriz?
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız