Bugün bilim, eşyanın da dilinin olabileceğini söyler. Mahiyeti bizim tarafımızdan kesin olarak bilinmese de varlıkların dili vardır. Onlar hâl diliyle söyledikleri gibi, kâl diliyle, kendi dilleriyle de söyler dururlar. Varlıkların hepsi kendi dilleriyle Yüce Yaratıcıyı tesbih ederler. Biz bütünüyle anlamasak da onlardan her biri kendi tesbihini bilir.
Topraktaki bu renk cümbüşü insanlara ve tüm varlıklara da yansımıştır. İnsanların renkleri/ırkları ayet olduğuna göre saygı duyulmalıdır. Her renk ve tona bir ayet ihtiramıyla yaklaşılmalı, tüm ırklara ve renklere saygı duyulmalıdır. Yaratılan her şey, Yaratandan dolayı sevilmelidir. O renklerdeki İlahî imzayı, O’nun erişilmez kudretini görmeli, insanların farklı renklerde yaratılmasının hikmeti kavranmaya çalışılmalıdır.
Tek bir atadan gelen Hz. Âdem’in çocukları, farklı farklı dilleri konuşuyor. Diller de O’nun ayetlerindendir. Her ayet gibi, diller de saygıyla karşılanmalı. Bizde dil öğrenmenin gerek ve öneminden habersiz olarak dil öğrenimine başlayan ve başarısız olan öğrenciler, yabancı dillere Gavurca derler. Halbuki İngilizce, Almanca, Fransızcasıyla bu dillerin Gavurcası olmaz, nitekim dünyada bu dilleri konuşan binlerce müslüman da vardır. Öyle olmasa bile diller, gavurca diye hor görülüp aşağılanmazlar.
“Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması, O'nun varlığının ayetlerindendir. Doğrusu bunlarda, bilenler için dersler vardır.” (Rûm, 30/ 22)
Yüce Yaratıcımız bir ayetinde bize üç ayetini birden hatırlatıyor: Önce Göklerin ve yerin yaratılması ayetiyle Rabbimizin erişilmez kudretine dikkat çekiliyor. Ardından iki büyük ayet daha geliyor. Diller ve renklerin farklı farklı olması. Dillerin ve renklerin farklı farklı olması, gökler ve yerin yaratılışı kadar büyük ve dikkatlice okunması gereken ayetlerdir.
- farklı farklı olması: Yaratılan varlıklar içerisinde insan, konuşma özelliği ile belirgin bir şekilde diğerlerinden ayrılıyor. Bunun için “insan konuşan canlıdır; hayvanlar koklaşarak anlaşır, insanlar ise konuşarak anlaşırlar” denilmiştir. Gerçi diğer canlıların da dili vardır. Örneğin meleklerin, cinlerin dilleri vardır. Hatta hayvanların, hatta bitkilerin de dili vardır. Kur’an, Hz. Süleyman’ın kuş dilini bildiğini, kuşlarla konuştuğunu, karıncaların dilinden anladığını söyler. Bugün bilim, eşyanın da dilinin olabileceğini söyler. Mahiyeti bizim tarafımızdan kesin olarak bilinmese de varlıkların dili vardır. Onlar hâl diliyle söyledikleri gibi, kâl diliyle, kendi dilleriyle de söyler dururlar. Varlıkların hepsi kendi dilleriyle Yüce Yaratıcıyı tesbih ederler. Biz bütünüyle anlamasak da onlardan her biri kendi tesbihini bilir. Bu tesbih ister onların kendi dilleriyle tesbih etmesi olsun, ister yaratılış gayelerine göre hareket etmesi olsun, isterse duruşlarıyla görenlere Yüce Allah’ın büyüklüğünü hatırlatarak onları tesbihe götürmesi şeklinde olsun. “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O'nu tesbih eder. O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. O, halîmdir, bağışlayıcıdır.” (İsra , 17/44) “Kuşları ve tesbih eden dağları da Davud'a boyun eğdirdik.” (Enbiya, 21/79) “Doğrusu biz akşam sabah onunla beraber tesbih eden dağları, toplu halde kuşları onun emri altına vermiştik. Hepsi O'na yönelmiştir.” (Sâd, 38/18) “Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah'ı tesbih ettiklerini görmez misin? Her biri kendi duasını ve tesbihini (öğrenmiş) bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir.”( Nur, 24/41) “Gök gürültüsü Allah'ı hamd ile tesbih eder. Melekler de O'nun heybetinden dolayı tesbih ederler.” (Ra’d, 13/13)
Konuşma yetisi, Yüce Rabbimizin Kelâm sıfatının varlıklardaki yansımalarından biridir. Yüce Allah, hep hakikati konuşan olduğu gibi, aynı zamanda her şeyi konuşturandır. Yüce Yaratıcının “Ellerimle yarattım” (Sâd, 38/75), “canımdan can kattım” (Hıcr, 15/39;Sâd, 38/72) dediği insana da O’nun kelâm sıfatı yansımış ve konuşma yetisi insanın en önemli özelliği olmuştur. Onun için Rabbimizin Rahman sıfatının tecellileri sayılırken şöyle buyrulur: “Rahman. Öğretti Kuran. Yarattı insan. Öğretti ona beyan.” (Rahman, 55/1-4) Ayetteki beyân, konuşma ve ifade etme yetisi olarak anlaşılmıştır. Yüce Yaratıcı ilk insana ve onun şahsında insanlığa eşyanın isimlerini öğretmiştir: “Âdem'e bütün isimleri öğretti.” (Bakara, 2/30 )“Rabbin, insana bilmediğini bildirendir.”(Alak, 96/5)
Tarih boyunca sayısını kesin olarak ancak Yüce Rabbimizin bildiği pek çok varlık yaşamıştır. Bunlardan kimi varlığını sürdürmekte, kimi de tarihin kayıp sayfalarına gömülüp gitmiştir. Hz. Âdem ve eşinden tek atadan yaratılmakla tabii olarak tek dili konuşan insanlık, sonraki dönemlerde farklı dilleri konuşmuşlardır. Bu dillerin oluşmasında çevre faktörü, yaşanılan şartlar, genişleyen insan kitleleri etkili olmuştur. Bugün insanlığın konuştuğu dillerden ne kadarı tarihte kalmıştır bilemiyoruz, ancak bugün yeryüzünde konuşulan dillerin sayısının 3500-4000 kadar olduğunu konunun uzmanları söylemektedirler. Bu kadar çok dili her insan anlamasa da Yüce Rabbimiz onları anlamakta ve O’nun görevli melekleri bu konuşulanları, tıpkı yapılanlar gibi kaydetmektedir.
“İşte o gün ağızlarını mühürleriz, Bizimle elleri konuşur, ayakları da yaptıklarına şahitlik eder.” (Yasîn, 36/65) “Sonunda oraya varınca, kulakları, gözleri ve derileri, yaptıkları hakkında onların aleyhinde şahitlik ederler. Derilerine: Aleyhimize niçin şahitlik ettiniz, derler. Bizi, her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. Sizi önce yaratan O'dur ve O'na döndürülüyorsunuz, cevabını verirler.” (Fussılet, 41/20-21)
“Yoksa kendilerinin gizli veya açık konuşmalarını duymayız mı sanırlar? Hayır; öyle değil; yanlarındaki elçilerimiz yazmaktadır.” (Zuhruf, 43/80 ) “Esasen Allah konuşmanızı işitir. Doğrusu Allah işitendir, görendir.” (Mücâdile, 58/1)
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız