Sayı : 504   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Hususi Fikirler

Mustafa Çelik

Kur'an'da Zaman Derman, Hayat Fermandır

  • 05 Ocak 2019
  • 2060 Görüntülenme
  • 433. Sayı / 2019 Ocak



Ömür bir gün de olsa, “Asr” denilen yüzyıl da sürse, Allah’a kulluk etmemiz için bize verilmiş bir imkândır. Zamanı Allah’ın muradına göre kullanıp kullanmadığımızı öğrenmek istiyorsak, bizden önce yaşamış Selef-i Salihinin zamanı nasıl kullanıp kullanmadıklarına bakmamız kâfidir.

 

İnsanoğlu, zaman deryası içinde çıktığı ebed yolculuğunu, yirmi dört saatten oluşan “yevm/gün”lerden geçerek sürdürüyor. Ve ileride çok önemli “gün”ler onu bekliyor. “Yevmü’l-cezâ”, “Yevmü’d-dîn”, “Yevmü’l-hulûd” gibi… Yine saatler içinden geçiyor ki, ileride kendisini bekleyen sarsıcı saatler var. Koca bir ömrün “sâatünmine’n-nehâr/gündüzden bir saat” zannedileceği çetin buluşmalar var. Bir an bile tehiri mümkün olmayan “ecel saati” var. Velhasıl, zamanın yegâne sermayemiz olduğu gerçeğini –sadece yılsonu, yılbaşı, bayramlar ve kandiller gibi sebeplerle değil– her vakit hatırda tutmak gerekiyor.

 

 

Zaman, Allah’ın bir nimetidir. Zaman Kur’an’da 3 kısım: Biz zamanın birinci kısmına yaşanmış olarak “mazi” diyoruz, geçmiş zaman. İçinde bulunduğumuz bir an var ki buna sûfiler, mutasavvıflar ânı dâim derler. Bir de yaşamak emelinde olduğumuz, yaşamak murat ettiğimiz müstakbel, istikbal dediğimiz gelecek zaman var. Bu 3 kısmın içerisinde insanın geçmişle zihinsel ve psikolojik bir ilişkisi var. Gelecekle kurduğu bir psikolojik ilişki var. Ve anla ilgili kurduğu bir psikolojik ilişki var. Geçmişin kalemi kırılmış ve mürekkebi kurumuştur. Geçmiş artık tekrar yaşanabilecek, geri çekilebilecek, üzerinde tekrar gidilecek zemini ve imkânı kaybetmiştir. Kur’an’a göre geçmiş denetimdedir, kayıt altındadır. Her insanın bir kitabının olduğundan bahsediyor Kur’an: “Hâlbuki sizin üzerinizde elbette (yaptıklarınızı) hıfzeden, şerefli kâtipler vardır (ki), onlar yaptıklarınızı bilirler.” (İnfitar, 82/10-12) buyuruyor. Geçmişle ilişkimizden itibar almamızı, ibret almamızı, değerlendirmemizi, geçmişi tahlil etmemizi Kur’an bizden istiyor.

Zaman, hayatı tefsir eden bir müfessirdir. Zamanın tefsirine itiraz edilemez. Anlaşılması için sürece ihtiyacı olan meseleleri zaman müfessirine havale etmek gerekir. Said Nursî (ra) der ki: “Her zamanın bir hükmü var. Zaman dahi bir müfessirdir.” ( Muhakemat, Sh: 22 ) Zaman bir büyük müfessirdir; kaydını izhar etse, itiraz olunmaz.” (Münazarat, Sh:32) Said-i Nursî (ra)’in doğru olan bu tespitini kendi yanlışlarına malzeme eden bazı sapıklar şunu iddia etmektedirler: “Zaman en iyi müfessirdir hakikatı ne güzel bir şeydir. Her zamanda bir hüküm bir usül var. O usül ise asrın imanına tabi olmaktır.” Bizim bildiğimiz İslâm imanı zamana göre, asra göre değişmez. İslâm, iman asra değil, asırlar İslâm’a, imana tabi olacaklardır. Asırlarını Âmentü esaslarına tabi kılmaya çalışmayanların imanlarında bir problem var demektir. “Asrın imanı” tabiri, yeni âmentüleri cad etmenin peşinde koşanların İslâm imanına yapmış oldukları saldırının bir ilanıdır. Müslümanların cinsinden Müslümanların imanına düşmanlar icad ettiler. Allah şerlerinden muhafaza eylesin.

Hayat Allah’tan yaşanması gereken bir fermansa, zaman hayat sürecinde dertlere dermandır. Ebu Hüreyre'nin Buhârî'de gelen bir rivayetinde Resulullah (sav) şöyle buyurmaktadır: "Şâfi-i Kerim Allah, her ne hastalık indirmişse onun devasını da indirmiştir." (Ebu Dâvud ve Tirmizî'de şu ziyade var: "Tek bir hastalığın ilacı yoktur."dedi. Kendisine: "O hangi hastalıktır?" diye soruldu da: "İhtiyarlık!" cevabını verdi." (Buhârî, “Tıbb”, 1, Ebu Dâvud, “Tıbb”, 1, (3855); Tirmizî, “Tıbb”, 2, (2039); İbnuMâce, “Tıbb”, 1, (3436) Evet, insanoğlu biri hariç sırtındaki her yükü indirebilir. İndiremediği tek yük ihtiyarlıktır. İhtiyarlık, akıp giden ömürdür. Ömür akan zamanın adıdır. Her ömür bize verilmiş bir zamandır. Ömrüne sahip çıkmayan zamanına sahip çıkmıyor demektir. Zamanı dertlerine derman bilenler, gelip geçen her bir an’ın içine gönül bahçesinden bir çiçek iliştiren asırların insan güzelleridir.

Ömrümüz, zamanımız, Allah’a ubudiyetimizin sermayesidir. Kur’an’ı Kerim’de zamanı ifade eden kelimeler ibadetin vaktini belirlemek/bildirmek yahut tarihi bir hadiseye atıfta bulunmak amacıyla kronolojik bağlamlarda, hem de kozmolojik anlamda yer alır. Yevm (gün), şehr (ay) ve sene (yıl) gibi sınırlı zaman belirten bu süreler içerisinde en çok kullanılanı yevm kelimesidir. Yevm, güneşin doğuşundan batışına kadar geçen süreye verilen addır. Yevm kelimesinin dehr anlamına geldiği de söylenmiştir. Geleneksel İslam toplumunda gün olarak zaman, gece ve gündüzden oluşan iki birimdir. Ancak bu konuda gecenin mi, yoksa gündüzün mü gün tanımını temsil ettiği noktasında mutlak bir görüş birliği yoktur. Çoğunluk gecenin günü temsil ettiğini iddia ederken, bazı kimseler günü belirleyen şeyin gündüz olduğunu söylemişlerdir. Araplar Cahiliye döneminde haftanın birinci gününe “Evvel”, ikinci gününe “Ehven”, üçüncü gününe “Cubâr/Cebbâr”, dördüncü gününe “Dubâr/Debbâr”, beşinci gününe “Mu’nis”, Cuma gününe “Arûbe” ve Cumartesi gününe “Şiyâr/Şeyyâr” adını vermişlerdir. İslami dönemde ise günlerin isimlendirilmesi konusunda birtakım rivayetler mevcuttur. İbn Abbas’tan gelen bir rivayette “Allah, birinci günü yaratmış ve ona “Bir” adını vermiştir. Daha sonra ikinci günü yaratmış ve ona “İkinci” demiş, ardından sonraki günleri yaratmış ve onlara “Üçüncü”, “Dördüncü”, “Beşinci” adlarını vermiştir. “Cuma” günü yaratıkların toplanma günüdür. “Cumartesi” ise Âdem’in yaratıldığı ve yaratılışın kesintiye uğradığı gündür.” Kur’an’ı Kerim’de “Gece ve gündüzün birbirini takip etmesinde, sürelerin değişmesinde, Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı bütün her şeyde, O’nun kudretine”, işaret edilmiş, akıl sahibi kimselerin düşünüp ibret almasını gerektirecek bu ifadelerde Allah, zamanın yaratıcısı ve düzenleyicisi olarak vasfedilmiştir. Yine Kur’an’ı Kerim’de Onlar görmüyorlar mı ki, biz geceyi içinde rahat etsinler diye, gündüzü de (her şeyi) gösterici (aydınlık) olarak yarattık. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette (Allah varlığını gösteren) deliller vardır.(Neml, 27/86) dikkat çekilmiştir. Bununla birlikte İsrâ suresinde “…yılların sayısını, ayların ve günlerin hesabını yapabilesiniz diye her yeni günün başlangıcında gecenin işareti olan ayı görünmez kılıp gündüzün işareti olan güneşin meydana çıkarıldığına” (İsrâ, 17/12) işaret edilerek gün, ay ve yılların hesaplanabilir oluşu, kâinattaki her şeyin bir ölçü ile devam ettiği belirtilmiştir.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

433. Sayı Ocak 2019