Batı uygarlığının hegemonyası derinleşirken, yaşadığı krizin de derinleştiği, bir süre sonra kontrolden çıkabileceği, dünyayı çok büyük felâketlerin eşiğine sürükleyeceği anlamına geliyor. Daha teorik ve daha şık bir ifadeyle söylersek, Batı uygarlığı, kendi kurduğu dünyanın mahkûmu oldu; belli bir süre sonra da kendi kurduğu dünyanın kurbanı olmaktan kurtulamayacak. Şöyle bir şey yaşıyoruz: Gücü kutsadı ama güç kendisine yüklenen yükü kusuyor... Güç üreten araçlar, güç üreten teknolojiler, insanı ruhsuzlaştırdı: Batılı insanı öncelikle, elbette.
21. yüzyıl, 1989’da Soğuk Savaş’ın bitirilmesi, İslam’la savaş ve İslam’a karşı İslam savaşı stratejilerinin temel küresel strateji olarak benimsenmesiyle başladı. 21. yüzyıl, İslam dünyasının toparlanmasını ve tarihi yapacak bir medeniyet yürüyüşü gerçekleştirmesini önleme dönemi olacak. İslam dünyası, ilk yarım asırda çok zorlu bir süreçten geçecek ama sonunda bu zorlu süreci başarıyla atlatacak adımlar atacak yüzyılın ikinci yarısında.
Bildiğimiz dünya çatırdıyor...
Bildiğimiz dünyanın, Batı uygarlığının, modernlikte birlikte dünya üzerinde kurduğu hegemonyanın yıkılışına tanık oluyoruz...
İlk bakışta görülmesi zor olan bir paradoks var karşımızda.
Nedir bu?
Şu: Batı uygarlığının hegemonyası derinleşirken, yaşadığı krizin de derinleştiği, bir süre sonra kontrolden çıkabileceği, dünyayı çok büyük felâketlerin eşiğine sürükleyeceği anlamına geliyor.
Daha teorik ve daha şık bir ifadeyle söylersek, Batı uygarlığı, kendi kurduğu dünyanın mahkûmu oldu; belli bir süre sonra da kendi kurduğu dünyanın kurbanı olmaktan kurtulamayacak.
Şöyle bir şey yaşıyoruz: Gücü kutsadı ama güç kendisine yüklenen yükü kusuyor... Güç üreten araçlar, güç üreten teknolojiler, insanı ruhsuzlaştırdı: Batılı insanı öncelikle, elbette.
İnsan, araçların kölesi şimdi. Batılı insan, bu “yakışıklı, şık” araçları üretti ama araçlar insanı ayarttı, kendisine esir etti.
Burada çok köklü felsefî, siyasî ve ekonomik sorunlar sökün etmeye başladı.
İnsan, insanı tanrılaştıran seküler insan, Tanrı fikrini karikatürleştirdiği, hakikati buharlaştırdığı için, büyük bir anlam boşluğunun eşiğine sürüklendi.
Bunun kaçınılmaz sonucu, insanın özgürlüğünü yitirmesi oldu.
Anlam krizi ve özgürlük kaybı, insanı pasif ve aktif nihilizm biçimlerinin eşiğine fırlatıyor...
Pasif nihilizm biçimi, hayatın inkârıyla sonuçlanıyor.
Hayat anlamını yitiriyor: İnsan, hayattan kaçarak hayata tutunuyor. İnsan, hayattan stadyumlara, film salonlarına, müzikhollere, dans salonlarına kaçarak hayata tutunmaya çalışıyor.
Yani hayatı unutarak hayatı sürdürmeye çalışıyor.
Başka türlü, anlamsızlaşan hayatı sürdürebilmesi zor çünkü.
Aslında bu hayatın intiharıdır.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız