Bizler, ziyaretleri basit bir adet haline getirdik. Amelden maksat, bir vazifeyi ifa etmek ve Allah’ın rızasını kazanmaktır. Allah rızası gaye edinilmeyen amellerin hiçbir değeri olmaz. Ziyaretler Allah için yapılmalı ve bir iş, amel ortaya konulmalıdır. Sırtındaki cübbesini misafirine minder diye seren gerçek Müslümanların peşinde yürüdüğünü söyleyen bizler, başımızı önümüze eğip bir kez daha düşünelim.
Önümüzde iki gurup insan gözüküyor. Her birimiz safımızı öğrenmek istiyorsak kendi yaşayışımız ile onların yaşayışını kıyaslayalım, hangi gurubun yaşayışına benziyorsak biz de onlardanız. Bizim hayat tarzımız ve insanlığımız, insanlığın önüne mihenk taşı olarak konan, nebevi terbiyeden geçmiş model şahsiyetlerin hayatına mı, yoksa seküler insanın hayat tarzına mı benziyor?
Bu kadar koşuşturmanın içinde biraz muhasebeye ne dersiniz. Dünyalıklarımıza ait her şeyin hesabını, kitabını o kadar ince yaparız da, ahiret hayatımıza ait hesabımızı, kitabımızı neden ince ve her an yapmıyoruz. Yapmamız gerekir. Bu muhasebede kendimizi ölçeceğimiz, kendimizi kıyaslayacağımız mihenk taşı, Efendimizin terbiyesinden geçen örnek şahsiyetlerdir.
Bu örnek şahsiyetlerin hayatından bir kaç kesite değinerek, bu kesitler karşısındaki ahvalimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. Burada kimseyi itham yok, suçlama yok. Söylenenlerin tamamı önce kendi nefsimedir.
Efendimizin öz elleriyle terbiye etmiş olduğu örnek şahsiyetler, amellerinin büyüklüğüne küçüklüğüne bakmaz, kim için yaptıklarına dikkat ederlerdi. Mü’min bir kardeşinin gönlünü almak veya cihat etmek. Bu iki ameli yaparlarken ihlâslarına ve kim için yaptıklarına itina gösterirlerdi. Çünkü imanları böyle davranmayı istiyordu. Günlük yaşayışlarının raporunu vahiyden tespit ederlerdi.
Sahabe, batıl ehline karşı onurlu mü’minlere karşı merhametliydiler. Bir ara batıl ehlinden bir gurup gelmiş, Peygamberin (sav) etrafında garip, güçsüz ve yoksul kimseler görmüşlerdi. Yüce Rasule şu soruyu sordular:
“Ya Muhammed! Senin havsalan bunları nasıl kabul ediyor? Bunlar senin arkadaşların iken biz nasıl sana tabii olacağız? Bunları yanından kov, dediler. Yoksul ve düşkünlere elini ve bağrını uzatmış, açmış yüce Peygamber bu yoksul ve düşkün mü’minlere bakarak:
“Şunu bilin ki, ben yaşadığım sürece aranızda yaşayacağım ve öldüğüm zaman aranızda öleceğim” buyurdu.
Sahabe, imkân buldukça birbirlerine uğrar, dertleşir, hal-hatır sorarlardı. Bir mü’min diğer mü’min kardeşinin halinden üç gün habersiz kalmazdı. Arar, sorar, bulurdu. Bunu da imanının gereği olarak yaparlardı. Hatta onlarda öyleleri vardı ki Medâin şehrinden ta Şam’a kadar gelir ve Müslüman kardeşini ziyaret eder, halini, durumunu sorar, öğrenir, yapılması icap edeni yapar sonra da geri dönerlerdi.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız