Bütün Müslümanların karşısına çıkan en zor sınav bu olsa gerek. Dünyevileşme… Zaman zaman ayak sürçmeleri (zelle) olsa da; Allah elçilerinden hiçbiri dünyalık şeyler için kutlu davalarından vazgeçmediler. Onları izleyen nice salih insan da şeytanın adımlarına uymamak için direndi, nefsiyle mücadele etti.
İnananlardan büyük bir kesim, İslam tarihinin en korkunç eksen kaymasını yaşıyor günümüzde. Mal, makam ve şehvet karşılığında davasından vazgeçiyor. Kimliğini ve kişiliğini kaybediyor. Kendisini kaybediyor. Hedeflenen amaç değişince, gidilen yollar da değişiyor. İnançlar ve düşünceler değişiyor. Bakış açısı değişiyor. Değerler değişiyor… Yaşanan hayat değişiyor…
Sekülarizm; dünyevileşme demektir. Seküllarizm’i din edinen kimseye Sekülarist denir.
- yönetim biçimine laiklik olarak yansıyor. Sekülarizmin yönetimdeki adı; laikliktir. Laiklik; devleti merkeze oturtarak dini ve ahireti yadsıyıp her şeyi dünyadan ibaret saymaktır. Devletin, dinsizleşip dünyevileşmesidir.
Bir Müslüman da, sekülarist olmadığı halde zaman zaman şeytana uyup onlar gibi davranabiliyor. Nasuh bir tövbenin temizlemeyeceği hiçbir kir yoktur. Bizi de aldatabilir şeytan. Hemen tövbeye sarılmalıyız kanınca şeytana. Pişman olmalıyız. Allah’a; O’nun kitabına, yoluna yönelmeliyiz. Şeytanların dostça yaklaşımlarına, cazip sözlerine, tekliflerine karşı dikkatli olmalıyız.
Kökü dünyevileşme (sekülerleşme) olan zehirli ağacın üç önemli meyvesi var: Mal, makam ve şehvet… Müslümanların önderlerini de bu üç meyve ile zehirlemek istediler hep.
“Davandan vazgeçmene karşılık istediğin kadar mal verelim… İstersen reisimiz ol, bizi sen yönet… İstediğin kızı sana eş olarak verelim.” demişlerdi. Ne önemi vardı bunların! Kendine yakışan cevabı verdi o büyük önder (sav).
Allah elçilerinin hemen hepsi denendi Sekülarizm sınavıyla… Kutlu elçi Yusuf da denenmişti. Önce musibetlerle, sonra nimetlerle… Nice sıkıntı ve çileden sonra Mısır’ın hazineleri serilmişti önüne. İlkin maliyenin, sonra da bütün ülkenin yönetimi kendisine verilmişti. Ve karşısına bir kadın çıkmıştı. Nice insanımızı zehirlediler bu zehirlerle. Yusuf Peygamber bile az kalsın kadına meyledecekti.(Bkz. Yusuf, 12/24) O, Allah’ın işaretini gördü. Uyarısına kulak verdi. Kendine yakışanı yaptı. Kadının arzusuna iltifat etmedi. Malı ve makamı davası uğrunda kullandı. Dünyalık şeyler için davasından vazgeçseydi; her şeyini yitirirdi… Saygınlığını yitirirdi. Allah’ın katındaki makamını, değerini yitirirdi. Hz. Yusuf (as) olamazdı. Kur’an’ın on ikinci suresi onun adıyla adlandırılmazdı. Diğer nice Yusuflar gibi o da yaşar, ölür ve unutulurdu. O, Allah’ın elçisiydi. Güzel ahlakıyla da örnek oldu Müslümanlara.
Bütün Müslümanların karşısına çıkan en zor sınav bu olsa gerek. Dünyevileşme… Zaman zaman ayak sürçmeleri (zelle) olsa da; Allah elçilerinden hiçbiri dünyalık şeyler için kutlu davalarından vazgeçmediler. Onları izleyen nice salih insan da şeytanın adımlarına uymamak için direndi, nefsiyle mücadele etti.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız