Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi adı altında her türlü cinsel sapkınlığı normal hâle getirmek, fıtratı bozup, sekiz-on cinsiyet yönelimli toplum oluşturma projesidir. Bu hareket aslında kadına şiddeti ortadan kaldırmak için yola çıkan bir harekettir. TCE’nin en iyi uygulandığı; İzlanda, Finlandiya, İsveç, Norveç… gibi ülkelerde kadına yönelik şiddet, boşanmalar, intiharlar, bağımlılık oranları ve eşcinsellik zirve yapmış durumdadır. Cinsiyet eşitliği projesi eşcinselliğe giriş vizesidir, tüm insanlığı yaylım ateşine tutan sosyolojik ve konvansiyonel silahtır, insana yeni bir format atma denemesidir.
Bugün küresel güçler insan doğasına aykırı sapkınlıkları özendirip destekliyorlar. Güçlü kadın ve ezik erkekten oluşan toplum oluşturma yolunda çaba gösteriyorlar. Sağlıksız nesillerle toplumsal çöküşleri planlıyorlar. İnsanlar erkeğin erkek, kadının ise kadın olarak varlıklarını sürdürdükleri kadar ruh sağlıklarını koruyabilirler. Erkek davranışı sergileyen kadınlar ya da kadın davranışı sergileyen erkekler problemli insanlardır.
Karşılaştığımız toplumsal sorunları kendi reçetelerimizle halletmeliyiz. Çünkü düşmanın açık bıraktığı kapılar, düşmanın istediği yere çıkar. İthal çözümler, ithal sorunlar demektir. Kadınımızın ve erkeğimizin uğradığı haksızlıkların önüne geçebilmek için kendi değerlerimize uygun projeler geliştirmeliyiz. Kadim geçmişi olan aile yapımızı yıkmaya kalkışan tüm sapık eylemlere karşı ortak tavır koymalıyız.
Birey olarak, aile olarak, toplum ve insanlık olarak topyekûn büyük bir saldırı altındayız. Bu saldırı tüm dünyayı fitne ateşiyle topa tutan toplumsal cinsiyet eşitliği saldırısıdır.
Adına TCE: (Toplumsal Cinsiyet Eşitliği) denen bu sapkınlık, doğayı yağmalayan Batı medeniyetinin şimdi de insanın doğasını, insanın cinselliğini yağmalayarak ilahi ve insani sınırlarını yok etmeye kalkışma hareketidir.
TCE: “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” savunucuları ahlaki değerleri, örfleri ve dinleri ayrımcılıkla suçlayarak aile kurumunu tehlikeli bir mekân olarak görmektedirler. Bu anlayış namus kavramını; ataerkillik, kadının erkek tarafından kontrol edilmesini sağlayan bir gelenek; ayrımcılık ve şiddet üreten bir algı olarak ilan etmekte ve kadının "annelik rolüne" yapılan vurguyu tehlike olarak sunmaktadır.
Cinsiyet: İnsanın kadın ya da erkek olarak, genetik, fizyolojik ve biyolojik özellikleridir, doğduğumuz halimizdir. Bu, dünyanın dönmesi, yer çekimi kanunu, saçımızın uzaması… gibi doğal bir durumdur. “Cinsiyet” kadını ve erkeği tanımlayan biyolojik ve psikolojik özelliklerdir.
Önce toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili kavramları masaya yatıralım: Farklı cinsel yönelimler için kullanılan bu kısaltmaların açılımları şöyledir:
“LGBTİQ+”:L (Lezbiyen) kadına cinsel ilgi duyan kadınlar, G (Gey) erkeğe cinsel ilgisi duyan erkekler (Lutilik)B (Biseksüel) hem aynı, hem karşı cinse cinsel ilgi duyanlar, T (Transeksüel) operasyon geçirerek karşı cinsiyetin bedenine dönüşenler, İ (İnterseks)/hünsa Q (Questioning) henüz LGB olup olmadığına karar veremeyen bireyler, + kendini herhangi bir cinsiyet kimliğinde tanımlamayanlar için kullanılır.
TCEP: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi adı altında her türlü cinsel sapkınlığı normal hâle getirmek, fıtratı bozup, sekiz-on cinsiyet yönelimli toplum oluşturma projesidir.
Bu hareket aslında kadına şiddeti ortadan kaldırmak için yola çıkan bir harekettir. TCE’nin en iyi uygulandığı; İzlanda, Finlandiya, İsveç, Norveç… gibi ülkelerde kadına yönelik şiddet, boşanmalar, intiharlar, bağımlılık oranları ve eşcinsellik zirve yapmış durumdadır. Cinsiyet eşitliği projesi eşcinselliğe giriş vizesidir, tüm insanlığı yaylım ateşine tutan sosyolojik ve konvansiyonel silahtır, insana yeni bir format atma denemesidir.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız