Sayı : 504   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Hususi Fikirler

Mustafa Çelik

Ahlak Müslümanın Dindarlığının Hüviyetidir

  • 08 Haziran 2021
  • 954 Görüntülenme
  • 462. Sayı / 2021 Haziran



Ahlâk, insanda fıtraten oluşması özlenen ve dinen istenen yüksek ruhî ve manevi özelliklerin, kabiliyetlerin ortak ifadesidir. Allah’ın dünyasında fert, aile, cemiyet ve devlet seviyesinde Allah’ın diniyle mukayyet kalmayı bir iman umdesi kabul eden Müslüman’ın dindarlığının hüviyeti onun ahlâkıdır. Ahlâk, Müslümanlığın/dindarlığın tavanını değil, tabanını; asgarî düzeyde sahip olmamız gereken ilkelerinin mecmuudur.

 

 

Ahlâk; Kur’an-ı Kerim’de bize üsve-i hasene/güzel örnek ve önder olarak gösterilen Hz. Muhammed (sav)’in ferd, aile, cemiyet ve devlet seviyesinde üzerinde bulunduğu hâlin adıdır. Rabbimiz buyuruyor: “Şüphesiz ki Sen, yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem, 68/4) Hz. Muhammed (sav)’in üzerinde bulunduğu ahlâk, Allah tarafından onaylanmış bir ahlâktır. Tarihte, hayatının tamamı en ince teferruatına kadar tespit edilebilen tek Peygamber ve tek insan, Hazret-i Muhammed Mustafa(sav) Efendimiz’dir. Peygamberler silsilesinin, insanlığı hakka ve hayra yönlendirme hususunda birer emsal teşkil edebilecek davranış mükemmelliklerinden, ancak belli miktarda hatıra günümüze intikal edebilmiştir. Hâlbuki Âhirzaman Nebîsi Efendimiz’in, -en basitinden en girift ve mükemmeline kadar- bütün söz, fiil ve hatta duygu dünyası, anbean takip edilmiş ve tarihe bir şeref levhası hâlinde kaydedilmiştir. Hz. Peygamber (sav)’i takip ve taklid etme süreci, bir Müslüman için dindarlaşma sürecidir. Peygamberin üzerinde bulunduğu “Huluku’l Azîm”i devre dışı bırakanların din ve dindarlaşma ile herhangi bir alakaları olmaz.

Ahlâk, insanda fıtraten oluşması özlenen ve dinen istenen yüksek ruhî ve manevi özelliklerin, kabiliyetlerin ortak ifadesidir. Allah’ın dünyasında fert, aile, cemiyet ve devlet seviyesinde Allah’ın diniyle mukayyet kalmayı bir iman umdesi kabul eden Müslüman’ın dindarlığının hüviyeti onun ahlâkıdır. Ahlâk, Müslümanlığın/dindarlığın tavanını değil, tabanını; asgarî düzeyde sahip olmamız gereken ilkelerinin mecmuudur. Ahlâka muhtaç olmayan hiçbir Müslüman yoktur. Dindarlıklarını gerekçe gösterip ahlâklı olmayı gereksiz ilan edenler, dinde bir değer ifade etmeyenlerdir.

Bir Müslüman için ahlâk, dindarlaşma sürecidir. Çünkü Allah’tan gelmiş olan din, bütünüyle ahlâktır. (Bkz.Mevsuatü’l Ahlâk/Halid İbn-i Cuma İbn-i Osman el-Harâz, Sh: 24, Kuveyt/ 2007) Dinin, bütün zamanlarda ve mekânlarda Müslüman insandan istediği değişmez şeylerden birisi de, ahlâktır. Ahlâkın dışına çıkmak, dinin atmosferinden çıkmak demektir. Ahlâk, yer yerde ve her zaman Allah’ın diniyle mukayyet kalma halidir. Müslüman kişinin Allah ile iletişimini geliştiremeyen dindarlık, dini darlıktan sayılır. Ahlâk örtüsü olmayan kişiyi, başörtüsü dindar yapmaz.

Ahlak; Allah’ın dinine adanmış ömrün ömürlük serüvenidir. Allah’ın diniyle mukayyet kalmamayı alışkanlık haline getirenler, Allah’ın dinine karşı savaşanların safına geçenlerdir. Ahlâk, Allah’ın tespit ve tayin buyurduğu hudutları tanıyıp onları aşmamayı alışkanlık haline getirmektir. Rabbimiz uyarıyor: “Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur.” (Talak, 65/1)

İslam’da ahlâkın nihai amacı; insanın kendisi, çevresi, eşya, tabiat, kâinat ve son raddede Allah’la olumlu ilişkiler kurmasını sağlamaktır. Ahlâkını kaybetmiş bir Müslüman’ın dindarlığını ispatlaması ihtimaller dâhilinde bulunmayan bir şeydir. Şunu bil ve inan ki; ahlâk ile döner dindarlığın çarkı. Ahlâkı kaybedenin hayvandan yok farkı!

“Dindarlaşma; insanın iman amel temelinde ortaya koyduğu dinî tutum, deneyim ve davranış biçimini, yani dinî yaşantıyı veya dindarca hayatı; inanılan dinin emir ve yasakları doğrultusunda yaşamayı ifade eden inanç, bilgi, tecrübe, duygu, ibadet, etki, organizasyon gibi boyutları olan bir olgudur.” (Köktaş, Mehmet Emin, Din Sosyolojisi, Vadi Yay., Ankara 1998, s. 253 vd.)

Dindarlığın ahlâk üzerindeki etkinliği değil, bireyde dindarlığın zeminini oluşturacak olan, doğal, ahlâkî alt yapıdır. Burada “De ki: Herkes şâkile’sine uygun olarak davranışta bulunur.” (İsrâ, 17/84) mealindeki ayeti de hatırlamak yerinde olacaktır. Şâkile; huy, seciye, karakter ve tabiat anlamlarına gelir. (Bkz.İhvânu’s-Safâ, Resâilu İhvâni’s-Safâ, C: I, Sh: 299, 318, Beyrut/ ty.) Yani herkes kendi karakteri ve tabiatı (doğal yapısı) doğrultusunda hareket eder, demektir. Din hiç kimsenin kabiliyetine, fıtratına ipotek koymaz. Teklif-i malayukata (güç getirilemeyen teklifte) bulunmaz. Dindarlaşma süreci aynı zamanda fıtratın gelişim sürecidir.

“Din, ilahi öğretilerden meydana gelmiş olan bir şeriattir. Dindarlaşma ise, ilâhi öğretileri hayatı dönüştürürken meydana gelen bir kesb-i insanidir.” (Fıkhu’t-Tedeyyün (Dr. Abdülmecid Ömer Neccar) Sh: 9-10, Riyad/ 1995 ) Dinde hata olmaz, ama dindarlaşma da hata olabilir. Ahlâkî eksiklikler, bazılarınca “dinî eksiklik” olarak algılanabilmekte ya da böyle dindarlık bahane edilerek din itham edilebilmektedir. Böyle bir zafiyet yaşamamak ve yanlış algılamaya da fırsat vermemek için, dindar birey yapıp etmelerini ahlâkî ve dinî bir bakışla sürekli sorgulamalıdır. Kendi hayatlarını fert, aile, cemiyet ve devlet seviyesinde dine ve imana tahkim ettirmeyenler, ahlâk sahibi sayılmazlar. Ahlâk - din bütünleşmesini bütün davranışlarında gerçekleştiremeyenler, dindarlardan sayılmazlar. Dindarlık, tevazudur, muhabbettir; kibir ve husumet değildir. Dindarlık, başkasını aşağı, hor, hakir görmek değildir. Dindarlık dini darlık, bağnazlık, ötekini tanımamak hiç değildir. Dindarlık, herkesin iman, hikmet ve hakikat denizinden avuçlayıp içebildiğidir. Ummanın kendisi değildir. Dinin bizatihi kendisi hiç değildir. Dindarlık tamamen kesb-i beşeridir. Dine uygunluk arz ettiği kadar kıymet ifade eder.

Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız

462. Sayı Haziran 2021