Münafıklar, kişilik açısından diğer insanlardan ayıran net ve derin şahsiyet çizgilerine sahiptirler. Bunların ortak özellikleri; iman etmedikleri halde mümin görünmeleri, dindarlık veya dürüstlük görüntüsü altında çıkar sağlamaları, şöhret ve gösteriş arzuları vardır. Kur’an’ı Kerim bunları her yönüyle tahlil eder. Tespitime göre Kur’an-ı Kerim’de münafıklıkla ilgili 181 ayet ve özel bir sure var.
Münafıklar dışarıdan makbul insanlar gibi görünseler de; taş gibi merhametsiz kalpleri olan, sıkıntıya gelemeyen, sıkıntıları arttıkça ikiyüzlülükleri ve bayağılıkları artan, çifte standartlı, emanete ihanet eden yapıya sahiptirler.
Münafık; “tarla faresi”, bir kimsenin olduğundan başka türlü görünmesi, inanmadığı halde kendisini mümin gibi göstermesi demektir. Tarla faresinin bir tehlike anında birden fazla çıkış noktası olan deliklerin birinden girip, diğerinden çıkması manasından hareketle münafık; “dinin bir kapısından girip, diğerinden kaçan çifte şahsiyetli kimse” (Râgıb el-İsfahânî) olarak tanımlanmıştır.
Münafıklık, öncelikle insanın kalbine bulaşan manevi bir hastalıktır. Bulaştığı insanın dünyasını da ahiretini de mahveder. Münafıklık, bir Müslüman hastalığıdır ya da Müslümanlara bulaşabilen bir hastalıktır, diyebiliriz.
Bir yerde münafıklıkla ilgili bir söz söylense veya münafıklık kelimesi kullanılsa bu sıfatı asla kendimize yakıştıramayız. Başkaları münafık olabilir ama biz değilizdir, hiç üstümüze almaz, kabullenmek istemeyiz. Hani insanımız; “kovit 19 virüsü bana bir şey yapmaz” der ama her gün virüsten kaç kişinin öldüğünü de haber ajanslarından dinler durur. İşte böyle bir şey!
Bir hastalık/virüs varsa o mikrobu barındıran ortamlara girer veya temizliğe, mesafeye dikkat etmezsek mikrobun bizi bulacağı gibi, etrafa münafıklık mikrobu saçan kişilerle temas halindeysek “bu virüsün bana bulaşma riski yok” diyebilir miyiz yani?
Tebuk seferi dönüşünde Efendimiz (sav) Huzeyfe (ra)’a sır olarak saklamak ve hiç kimseye söylememek kaydıyla bazı münafıkların isimlerini söylemişti. Ümmetin en faziletlilerinin ikincisi olan Hz. Ömer (ra) kendi isminin de listede olup olmadığından şüphelenirdi. Rasul-i Ekrem (sav)’in vefatından sonra bir cenaze olduğunda Hz. Huzeyfe’yi takip eder, eğer cenaze namazını o kılarsa kendisi de kılardı, kılmazsa o da kılmazdı. Çünkü Hz. Huzeyfe ölen münafıkların cenaze namazlarını kılmazdı. Hz. Ömer’in bile endişe duyduğu bir konuda kendimizi nasıl bu kadar güvende hissedebiliriz, anlamak mümkün değil.
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız