Zulmün tarihi, insanlığın tarihiyle başlıyor. Şeytan’ın, Allah’ın emrine karşı gelip Âdem’e saygı göstermeyişiyle… Âdem’e saygı, Hakka saygıydı aslında. Şeytanın itirazı; Âdem’e değil, Hakk’ın buyruğunaydı. Kabil, şeytana uydu. Zulmeden insanların atası oldu. Habil, haktan ayrılmadı. Bu mücadele, kıyamete kadar devam edecek. Kimileri Habil’i izleyecek; kimileri Kabil’i.
Müslüman, zalimin hasmı; mazlumun hamisidir. Zulüm ve haksızlıklar ortadan kalkıp hak hâkim oluncaya kadar -barış adına- (meşru bir şekilde) zalimle mücadele etmek, Müslüman’ın önemli ödevleri arasındadır.
“Zulüm kelimesi Kur’an’da türevleri ile birlikte 315 yerde geçiyor.” (Bkz. Muhammed Abdulbaki, el-Muʿcemü’lmüfehres li-elfâzi’l-Ḳurʾâni’l-Kerîm: Z-L-M maddesi s. 434 – 439) Karanlık manasına gelen zulmet de aynı kökten.
Lügatte zulüm; haksızlık anlamına gelir. Hakkı ve gerçeği karartmak demektir.
Dilbilimcilere ve âlimlere göre zulüm: “Bir şeyi ait olduğu yerin dışında bir yere koymaktır.” (Bkz. İbni Manzur, Lisanu’lArab: (Z-L-M) maddesi s. 2756 - 2760. Rağıb el İsfahani, Müfredat: (Z-L-M) maddesi.s. 537- 539)
İsfahani’nin de belirtiği gibi zulüm; cehalettir. Asılında zulmün kapsamına giren her olumsuz fiil, cehaletin sonucundan başka nedir ki! (Kur’an’da zulüm; haksızlık anlamıyla birlikte küfür, şirk, nankörlük, Allah’ın hükmüyle hükmetmemek, İlahi iradeye ters düşen inanç, düşünce, söz ve fiiller anlamında da kullanılıyor. Bütün günahlar, kötülükler, adaletsizlik, haddi aşmak zulümdür. İfsat etmek, bozgunculuk yapmak, iftira atmak, fitne çıkarmak, fısk, maddi ve manevi, baskı, eziyet ve işkenceler zulümdür.)
Zulmün ve zulmetin karşıtı; aydınlıktır. Gerçeklerin görünmesidir. Hakkı ikame etmektir. Yerli yerince yapmaktır. Hakka, hukuka riayet etmektir. Adalettir. Adalet karşısında eşitliktir. (Fakat eşitlik, her zaman adalet değildir. Bazen eşitlik de haksızlık olur. Mesela: Bütün öğrencilere aynı notu vermek, eşitliktir ama adalet değil. Aynı şekilde bütün çalışanlara aynı maaşı vermek eşitliktir fakat adalet değildir.)
Zulmedene; zalim, zulüm görene ise; mazlum deniyor.
Veda hutbesinde son uyarılarını yaparken Önderimiz (sav): “Sakın zulmetmeyin ve kendinize zulmettirmeyin.” (İmam Ahmed, Müsned: 5/72) buyuruyor.
Zulmün tarihi, insanlığın tarihiyle başlıyor. Şeytan’ın, Allah’ın emrine karşı gelip Âdem’e saygı göstermeyişiyle… Âdem’e saygı, Hakka saygıydı aslında. Şeytanın itirazı; Âdem’e değil, Hakk’ın buyruğunaydı. Kabil, şeytana uydu. Zulmeden insanların atası oldu. Habil, haktan ayrılmadı. Bu mücadele, kıyamete kadar devam edecek. Kimileri Habil’i izleyecek; kimileri Kabil’i.
“Lokman (as), oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum, Allah'a ortak koşma! Doğrusu şirk; büyük zulümdür, dedi.” (Lokman, 31/13)
“Uydurduğu yalanı Allah'a mal ederek Allah adına yalan söyleyenden ve kendisine gelen doğru sözü (vahyi) yalanlayandan daha zalim kim var! Kâfirler için cehennemde yer mi yok!” (Zümer, 39/32)
Çünkü şirk ve küfür, Allah’a karşı yapılmış olan bir haksızlıktır. Yaratan’a karşı haksızlık yapan, O’nun yarattıklarına yapmaz mı! Aslında her zalim, farkında olmadan kendisine zulmediyor. Keşke bilse! (Bkz. Fatır, 35/32 Ayrıca bkz. Bakara, 2/35, 57, 231; Nahl, 16/33; Neml, 27/44 )
Dünya ve ahiret helakinin tek sebebi: Zulümdür!
Sosyal hayatı alabora eden, toplumların tek yıkılış sebebi zulümdür. Helak olan eski kavimlerin çöküşlerinin sebebi de yine zulümden başka bir şey değil. “Bunların her birini kendi günahları yüzünden yakaladık. İşte kiminin tepesine (taş yağdıran) bir kasırga gönderdik, kimini korkunç bir ses aldı, kimini yere geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah, onlara zulmediyor değildi fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.” (Ankebut, 29/40)
“Halkı zalim olan nice memleketi helak ettik. Evleri yerle bir olmuş, kuyuları terk edilmiş, yüksek, mamur köşkleri ıpıssız kalmış.” (Hac, 22/45; Neml, 27/52; Kehf, 18/59; Hud, 11/102) “Sonra yerlerine başka nesiller getirdik.” (Enbiya, 21/11)
“Zalim kavimden (halktan, toplumdan) başkası helak edilir mi?” (Enam, 6/47)
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız