Allah’ı sevmek, Allah’ın bildirdiklerini, isteklerini doğru kabul etmek, onlardan ve Allah’tan hoşlanmak, razı olmak ve Allah hoşlansın diye Allah’ın isteklerini yerine getirmektir. Bu sevginin bir sonucu da Allah’ın sevdiklerini sevmek, sevmediklerini sevmemektir. Bu sonucu getiren sevgi, doğru ölçüler içinde olan sevgidir. Hem Allah’ı sevdiğini söylemek, sanmak hem de Allah’ın sevmediği işleri ve kişileri sevmek, onlara iltifat etmek, onların isteklerini davranış hâline getirmek ya cahilliğin bir sonucudur ya da Allah’a karşı sevgi iddiasında samimiyetsizliktir.
اَلْوَدُودُ
EL-VEDÛD: “Vud veya mevedde kelimesinden türemiş olan El-Vedûd ismi mastardır.” (Esmâ-i Hüsnâ, Ramazan SÖNMEZ, s.321) “El-Vudd, iki anlamda kullanılır” (Esmâü’l-Hüsnâ, Prof. Dr. Ramazan ALTINTAŞ, s.223):
a) Bunlardan ilki, temenni sevgisidir. Temenni, sevilen şeyin meydana gelmesini arzulamaktır. Bu manaya göre sevgi, insanın sevilen varlığa karşı içinde beslediği temiz ve katışıksız duygu biçimidir. Bu anlamda Kur’an-ı Kerim’de şu ayet bu sevgi türünü çok güzel bir şekilde açıklar: “İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet/mevedde ve rahmet var etmesi, O’nun varlığının belgelerindendir.” (Rûm, 30/21)
Evlilikle ilgili bu ayet-i kerime’de, birbirine yabancı olan bir kadınla bir erkeğin içinde Allah’ın birbirlerine karşı hoşlanma, sevgi ve şefkat duygusunu yaratmış olması, gerçekten O’nun varlığının delillerindendir.
b) El-Vudd mastarının bir diğer anlamı da mücerret sevgidir. Bir şeyi hiçbir menfaat ve çıkar ilişkisi gözetmeksizin, sadece Allah için sevmek demektir. Şu ayette, bu saf ve katışıksız sevgi türü çok güzel anlatılır: “Ey Muhammed! De ki: Ben, tebliğ görevime karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Sadece yakınlık ve dostluk bağları içinde sevgi/mevedde bekliyorum.”( Şûra, 42/67)
Vud (sevgi); burada merhamete daha yakın bir anlam ifade eder, ancak aralarında fark vardır. Merhamet, zayıf olan birine acımayı ve merhamet etmeyi çağrıştırır. Vud (sevgi) ise, bu çağrışımı yapmaz. Aksine sevginin bir sonucu olarak başlangıçtan itibaren nimet vermeyi gerektirir.
Allah mutlak Vedûd (seven)dir. O’nun iyilik ve ihsanı, kullarına ve dostlarına kesintisiz olarak ulaşır. Yüce Allah bu gerçeği şöyle ifade eder: “İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.”(Meryem, 19/96) ”
“El-Vedûd; Sevmek, temenni etmek, arzu etmek ve dilemek anlamındaki “v-d-d” kökünden türeyen vedûd, vâdd ism-i fâilinin mübalağalı şeklidir.” (Esma-i Hüsna, Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ, s.340)
El-Vedûd; Fâil vezninde Mümin kullarını çok seven anlamındadır. Yani Allah; peygamberleri, nebileri, dostlarını ve inanan kullarını sever.
Rasûlullah (sav) buyuruyor ki: “Şüphesiz Allah bir kulunu sevdiğinde, Cebrâil Aleyhisselâm’ı çağırıp O’na şöyle buyurur: Ben, falan kulumu seviyorum. Bu sebeple Sen de onu sev. Bunun üzerine Cebrâil onu sever. Sonra Cebrâil Aleyhisselâm da gök ehline seslenerek şöyle der: Allah falan kulu seviyor, siz de onu seviniz. Böylece gök ehli de onu sever. Sonra onun itibar ve değeri yeryüzüne de yerleştirilir.” (Buhârî, “Edeb”, 41 (6040); “Bed’ül-Hak”, 6)
“İmam Gazâlî (ra)’e göre Allah’ın, mahlûkatından birini sevmesi, ona şeref/nimet irade etmesi, ihsanda/ikramda bulunması demektir. Allah bir kulunu sevdi mi, onun için keramet/nimet irade eyler, ona ihsanda/ikramda bulunur. Bununla beraber O, bir sevgi hissi duymaktan münezzehtir. Yaptığı ikram ve ihsanı, sonradan duyduğu bir sevgi hissinden dolayı yapmaz. Fakat sevilenle rahmet olunan hakkındaki bu sevgi ile rahmet, hissedilen bir sevgi duygusundan ve rikkat-i kalpten dolayı değil, sevgi ile rahmetin semeresinden ve faydasından dolayı yani semeresi ve faydası için murat edilir. Faide, rahmet ile sevginin özü ve rûhudur.”(İlâhî Ahlâk Esmâü’l-Hüsnâ, İmam GAZÂLÎ, s.252-253)
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız