Sayı : 503   **
Ribat Dergisi Aralık 2016

Editörden

Ribat Dergisi Editör

Değerli Okuyucularımız

  • 07 Ağustos 2021
  • 761 Görüntülenme
  • 464. Sayı / 2021 Ağustos

Seküler dünya düzeni hayatı anlam ve amacından koparıp, değersizleştirme üzerine kurulmuştur. Bu süreç, insanı Rabbiyle yapmış olduğu fıtrat sözleşmesine ihanet ettirerek insanlığını unutturup esfeli safiline indirene kadar devam edecektir. Planlı bir şekilde yürütülen değersizleştirme programı, dünyayı ıslah etmekle görevli insanı daha günahkâr ve daha hazcı bir varlık haline getiriyor. Artık insan hiçbir şeye değer biçmiyor, fiyat belirleyip etiketine yazıyor. Çevresindeki her şeyi alınıp satılabilen bir meta gibi görüyor. Değer biçme ve fiyat belirleme eşya ile sınırlı kalmayıp insana kadar uzandı. İnsan, kendi eliyle kendisini hiçbir dönemde bu kadar değersizleştirmemişti. Yaşanmakta olan bu süreç ne yazık ki sadece batı toplumlarıyla sınırlı değil. Adeta bir virüs gibi bütün toplumlara bulaşıyor. Varlığını hissettirmeden insanın özünü-tasavvurunu bozuyor. Çekirdekteki bozulma düşünceyi ve amelide fesat ediyor. Düşünce ve eylemi bozulan insan, dünyaya gönderiliş amacının tam zıddı olan bir istikamete yöneliyor. Daha doğrusu istikametsiz ve yönsüz kalıyor. Nerede ve nasıl bir ahlaki çözülme- bozulma ve kokuşmaya sebep olacağı kestirilemez hale geliyor. Islah unutulup yerine ifsat hâkim oluyor. Böylesine bir insan tipi, adeta bir saatli bomba gibi toplumun ahlakını tehdit ediyor.

Mutluluk kitabımız Kur’an bireysel ve toplumsal mutluluğun temeline tevhit ve adalet ilkesini koymuştur. Adalet; her şeyi yaratılış anlam ve amacına uygun olarak ölçülü, düzenli ve yerinde kullanmak, değerlendirmek ve her şeye hak ettiği değeri vermektir. İnsanın kendi iç dünyasında, kendisine karşı tavır ve davranışlarında adalet ilkesi geçerli ise o insan kendisiyle barışık ve huzurludur. Bu durum, insanın bizzat kendisinin yaratılış anlam ve amacını idrak ettiğinin bir delilidir. Her şeyi bir anlam ve amaç için yaratan Yüce Rabbimizin insanı bir anlam ve amaçtan yoksun, başıboş yarattığı düşünülemez. Diyebiliriz ki, yaratılış anlam ve amacını kavramak, insanın kendisine karşı adaletli olmasını da beraberinde getirir. Kendi kendisine karşı adalet ilkesi ile hareket eden insan, aile ve toplum hayatında da adalet ilkesinin gereklerini yerine getirir. Üzerine almış olduğu görevleri yerine getirirken ve kendisine lütfedilen bütün nimetleri kullanırken adalet ilkesine uygun olarak hareket eder. Bu hassasiyete sahip olarak yaşayan model mümin, mahşerde Efendimizin sancağının altında gölgelenme saatine ulaşacak birinci sınıf insandır.

Bu gün modern dünyanın insanı, bireysel ve toplumsal mutluluğu mumla arar hale geldiyse bunun en önemli sebebi tevhidin yerini şirkin, adaletin yerini zulmün almasıdır. Zulüm de adalet gibi Ku’an’i bir kavramdır ve adaletin zıddıdır. Zulüm, insanın başta kendisinin olmak üzere bütün mahlûkatın yaratılış anlam ve amacını kavrayamamak, her şeyi İlahi takdir ile belirlenen yerinden etmek, insana ve eşyaya hak ettiği değeri vermemektir. İnsanın kendi kendisinin zalimi olduğu Kur’an’da birçok defa tekrar edilir. Kendisine zulmeden bir insanın kendi dışındakilere zulmetmesi kaçınılmaz bir sonuçtur. Böyle bir insanın iç dünyasında huzur ve mutluğu yakalayabilmesi mümkün değildir. Yaşamış olduğu her bir anı kendisine ve çevresindekilere zehir eder. Hayatın anlam ve amacını kavrayamadığı için de yaşamayı istemez. Böylelerini Kur’an yürüyüp gezseler de ölü olarak kabul eder. Yazık ki bu tipler kendi kendilerinin zalimi olduklarını dahi kabul etmezler. Bu tür anlayışa sahip bireylerden oluşan toplumlarda sosyal kıyamet yaşanmaya başlamıştır. Belki hayatlarının belirli bölümlerinde zulümleri ile abad olduklarını zannedebilirler ama sonuçta yine ahirleri berbat olur. İnsanlık tarihi zulüm ile abad olunamayacağının delilleriyle doludur. Kur’an, Firavunun zulmünün İsrail oğullarının ana rahmine kadar uzandığını ifade eder. Bu karanlık dönemde Allah, Firavunun zulmüne dur diyecek Musa’yı yine Firavunun sarayında yetiştirmiştir.

Yaşanmakta olan zulümlere dur diyebilecek bir Musa olabilmek için farkında olarak ya da farkına varmadan kendimize, çevremizdeki muhataplarımıza ve bize lütfedilen nimetlere yapmış olduğumuz zulümlere son vermemiz gerekiyor. Savunma mekanizmalarımızı kullanmadan, mazeret üretmeden kendimize şöyle sorsak; “Ben, kendime, sorumlu olduğum insanlara ve sahip olduğum nimetlere zulmediyor muyum?” Birlikte hayatımıza bir göz atalım bakalım hangi sonuçlara ulaşıyoruz?

Bu sayımızda siz değerli okurlarımızın huzuruna itikadi ve ahlaki hayatımızın temeli olan “Kur’ani Kavramlar; Tevhit-Şirk; Adalet-Zulüm” dosyasıyla çıkıyoruz.

Makaleleriyle sizlerin huzurunuzda olmamıza vesile olan bütün değerli yazarlarımıza en kalbi teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Siz değerli okurlarımızı, itikadi, ahlaki ve sosyal hayatımızın temeli olan Kur’ani kavramları yine Kur’an’ın ve sünnetin tarifleri üzerinden öğrenmek için dergimizi baştan sona okumaya davet ediyoruz.

464. Sayı Ağustos 2021