Çocuklar yapıları gereği çok soru sorarlar. Soru, bir merak belirtisidir. Çocuğumuzun merak duygusunun körelmemesi için onların sorularına yaş ve gelişimlerine uygun cevaplar vermemiz gerekir. Yine bilgiden önce ilgi uyandırmak merakı celbeder. Bir şeyi bilinenin dışında nasıl yapabiliriz? sorusuna aranan cevap, çocuklarda merak ve ilgi uyandıracaktır.
Aşırı korumacı anne baba tutumunda aile, çocuğun yerine devrede olduğu için onun yeni şeyler denemesini ve keşfetmesini engeller. Bu konuda çocuğun yapabileceği alanlarda sorumluluklar vererek onu cesaretlendirmek onun girişimciliğini destekleyecektir. Eğer çocuğa belirli sınırlar dahilinde yeteri kadar deneyimleme fırsatı verilmezse çocuk merakını giderip keşfedemez. Bir çocuk deneyerek ve zorlanarak bir beceri öğrendiğinde onu coşku ile tebrik eden bir aile, onun bu yönünü takdir etmiş olacaktır.
"Çocukta, uçurtmayla göğe çıkmaya gayret;
Karıncaya göz atsa “niçin, nasıl?” ve hayret."
Dizeleriyle Necip Fazıl Kısakürek çocuklardaki merak ve hayret duygularını ne de güzel ifade ediyor. Sahi çocuk için bu dünya, gizemlerle dolu bir yolculuk değil midir? Bir çocuk, kendi hikayesini yazarken ve hayatı anlamlandırırken fıtratına yerleştirilmiş olan merak duygusundan büyük destek alıyor. Her yeni gördüğü şeydeki bilinmezlik, onu hayret ve merak duyguları ile başbaşa bırakabiliyor. Ve hayranlığın eşlik ettiği bu bulmacayı çözmek için, bitmek tükenmek bilmeyen sorular yumağının içinde buluyor kendini. Sonrasında neden ve niçinler bir matruşka gibi hep iç içe devam edip gidiyor. Sanki çocuğun var olma sürecindeki maceraları, onun soru sormasıyla başlıyor.
Hz. Mevlana, dizelerinde "Şimdi yeni şeyler söylemek lazım” derken insanın içindeki bu merak ve hayret duygusunu kaybetmeden diri ve uyanık kalmasını kastediyor olmalı. Şayet; hayret ve merak etmiyorsan içindeki çocuğu kaybediyorsun demektir. Öğrenilmiş tekrarlar içinde, dünün kalıbıyla yaşamaya başlamışsın anlamına geliyor. Oysa değişen ve dönüşen dünyada kişilerin ve toplumların terakkisi “neden”, “niçin” ve “nasıl” sorularının ön planda tutulduğu, keşfe kapı aralayan bir merakla ancak mümkün görünüyor. Merak duygusu ölen bir insanın nasıl ki hayatla bağı kopuyorsa, merak duygusunu kaybetmiş bir toplumun da içinde yaşadığı çağla irtibatı kesilecektir.
İnsanlık tarihinde bilimden teknolojiye, sanattan eğitime neredeyse bütün keşifler ve bütün buluşlar merak sayesinde ortaya çıkmıştır. İnsanoğlu, içinde var olan merakı sayesinde, yuvarlanan taşı inovatif bir bilgiye dönüştürerek tekerleği bulmuş diyebiliriz. Sadece insanoğlu değil, diğer canlı türleri de hayattaki canlılıklarını merak duygusu ile sürdürüyorlar. Fakat insan, merakla öğrendiği bilgisini transfer ederek kullandığı için, bitmek tükenmek bilmeyen icatlar ortaya çıkarıyor. Merak ettiğimiz kadar öğreniyoruz, gelişiyoruz. Yine merak ettiğimiz kadar mutlu olup hayata tutunuyoruz. Peki bu kadar “merak” dedikten sonra çocuklarımızda doğuştan var olan fakat, zamanla biz yetişkinlerin törpülediği bu merak duygusunu onlara zarar vermeden acaba nasıl geliştirebiliriz?Biz de bu konuyu merak edenler için, böyle bir yazı kaleme aldık
Yazının Devamı İçin Abone Olmalısınız